Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
18.09.2010 Ciddi Bir Adam Ciddi Bir Adam'ın Absürt Hikâyesi Hilal Turan

 

Önemli olan gerçekler değil, onların anlamıdır.
Ve gerçeklerin anlamı yoktur.
Orada Olmayan Adam (2001)

Amerika’da iki dünya savaşı arası dönemde, 1930’ların ekonomik buhranının hemen ardından ortaya çıkan “film noir”in ana teması, savaş ve ekonomik krizin de etkisiyle, toplumsal yozlaşmanın hızla arttığı bir dünyada insanın çaresizliğiydi. Ülkelerindeki faşist yönetimden kaçan Alman Ekspresyonist yönetmenlerin biçimsel yönelimlerinden ciddi anlamda etkilenen ve Amerika’ya sığınan mafya örgütlerinin suç dünyasına mercek tutan film noir, 80’lerle birlikte neo-noir’e evrildi. Postmodernizmin yükselişe geçmesiyle tüm değerlerin tartışmaya açıldığı, toplumsal hiyerarşinin yıkıldığı ama insanı beklendiği gibi özgür değil “yalnız” kılan bir süreçte artık insanın en büyük düşmanı, gangsterler ya da çeteler değil bizzat kendisiydi. Film noir de artık suç örgütlerinin acımasız dünyasının yerini, insan tekinin “büyüsü alınmış bir dünya”daki yalnızlığı ve kendi karanlık tarafına, kendi şeytanına karşı verdiği ama hep yenilmeye mahkûm olduğu mücadele aldı. Hıristiyan teolojisinde yer alan “ilk günah” teorisinin de etkisiyle, Adem’in ilk günahıyla lânetlenen insanoğlu suçlu olarak doğmaya ve acı çekmeye mahkûmdu.

Coen Biraderler, 80’lerin sonunda Vietnam Savaşı ve Watergate gibi skandalların etkisiyle Amerikan rüyasının çöktüğü bir süreçte film noir’in neo-noir’e dönüştüğü dönemeçte sahne alırlar. Absürte kayan bir anlayışla film noir’i “kara komedi”ye dönüştüren Coenler, sıradan ve genellikle “ciddi bir yaşam” sürmeye çalışan karakterlerin başına türlü dertler getirerek onların derinliklerindeki karanlık yönü ortaya çıkartmaya çalışırlar. Toplumsal yapının en sağlam kalesi “aile”nin bile içeriden çürüyüşüne vurgu yapan Coenler’in dünyası tümüyle tekinsizdir. Ve ilk günahın lânetini üzerinde taşıyan karakterler, eninde sonunda bu yozlaşmış sistemin çarkları içerisinde eriyecektir. Coenler’in son filmi Ciddi Bir Adam (A Serious Man, 2009) tam da buradan başlar anlatıya. Filmin giriş sekansı, ana öyküyle bağlantılı bir kısa film gibidir. Bir yaşlı adam, Yahudi bir çiftin evini ziyaret eder. Evin sabit fikirli kadını gelenin, ölmüş bir adamın kötü hayaleti (Yahudi mitolojisindeki dibbuk) olduğuna inanır ve yaşlı adamın tüm itirazına rağmen onu bıçaklar. Olayı pasif bir şekilde izlemekle yetinen erkeğe göre artık aile “lânetlenmiş”tir.
Filmin ana öyküsü ise 1967 yılında fizik profesörlüğü yapan Larry Gopnik’in, tüm Coen karakterleri gibi, başına arka arkaya gelen türlü belâlarla çığırından çıkacak hayatına odaklanır. ABD’nin banliyölerinde yaşayan Larry, iyi bir Yahudi ve ciddi bir adamdır. Ancak bir anda hayatındaki her şey ters gitmeye başlar. Ciddi bir rahatsızlık şüphesiyle henüz çeşitli testler yaptırmışken, karısı başka birine âşık olduğunu ve ondan boşanmak istediğini söyler. Ondan daha özel bir zekâya sahip ama onun kadar sivrilememiş, hayatın periferisinde kalmış ağabeyi, pedofili suçlamasıyla tutuklanır. Yahudi okuluna gönderdiği oğlu “ot” kullanırken, kızı daha fazla alışveriş yapabilmek için cüzdanından para aşırmaktadır. Larry, zaten yolunda gitmeyen hayatında, bir anda etrafını saran felâketlere bir anlam aramaya başlar. Tanrı bunları neden yapmaktadır ve ona anlatmak istediği nedir? Anlaşıldığı üzere Coenler, son filmlerinde absürt dünya resimlerinde insanın cevap arayacağı en güçlü kaleyi de tarumar etmeye kararlıdır. Zira Larry, Tanrı’nın mesajını anlamaya çalışırken danıştığı hahamlardan derdine derman bulamaz. Zira onlar da hayattaki anlam arayışlarını ya çoktan bırakmış ya da bir otoparkta arayabilecek kadar umutsuzlardır!
Filmde Larry’nin, dev tahtaları dolduran matematik işlemi sonunda Heisenberg’in belirsizlik prensibine ulaşması ya da (ölü mü canlı mı olduğuna hâlâ karar verilemeyen) Schördinger’in Kedisi’ne yapılan atıf, filmin felsefi problematiğini de ortaya koyuyor. Zira yaşamın anlamsızlığı fikri tam da buradan besleniyor Coenler için.
1920’li yıllarda kuantum fiziğinin, atom altı dünyanın gündemimize girmesiyle birlikte, Frankfurt Okulu’nun “aklı araçsallaştırmak” ve aslında Aydınlanma projesine ihanet etmekle suçladıkları pozitivist düşünce ve onun bilimsel determinizmi fikri tedavülden kalkmaya başladı. Artık Newton’un öngörülebilir ve ölçülebilir mekanik evren tasavvurunun yerini, olasılıklar ve belirsizliklerle dolu, kestirilemez bir evren tasavvuru aldı. Ölçüm yapanın ya da gözleyenin, gözlediği olaya müdahale ettiği fikri, hassas ölçüm, bilimsel kesinlik gibi kavramları zihin haritamızdan çıkarmaya başladı.
Bilim ve teknolojik gelişmeyle doğaya hükmetme yolunda kendi yarattığı Babil Kulesi’nden hızla aşağı düşen insanlık için bu durum başlı başına bir bunalım kaynağıydı. Epistemolojik bunalımın ontolojik bunalıma dönüşmesi ise kaçınılmazdı. Belirsizlik başta teolojik yönden Tanrı’nın varlığına (mucizelere) dönük açıklamaların elini güçlendirse de bir yandan da her şeyin belirsiz olduğu bir dünyada yaşamın anlamsızlığına yani “absürt”e de ciddi bir alan açtı. 
Coenlerin filmografisi absürtten ciddi anlamda besleniyor. Ama tüm bu anlamsızlık vurgusuna rağmen filmlerinde yoğun bir kader vurgusu da var. Ciddi Bir Adam’da da, tüm “ciddiyet”ine rağmen hayatı kötü gitme başlayan Larry, içindeki karanlık tarafa doğru yöneldikçe aslında kendi sonuna yaklaşır. Coenler, kötülük yapanların da iyilik yapanların da sonunda karşılığını bulduğu kader oyununda, karakteri koydukları labirentte üstlerine bir yandan taş yağdırırken bir yandan da onların çıkışa ulaşmasını keyifle izleyen zalim Olimpos tanrılarını andırırlar. Ancak bu kader anlayışı, öte dünyaya ya da daha genel anlamda metafiziğe değil, Yahudiliğin anlayışına benzer bir dünyevi ödül ve cezalandırma sistemine bağlanır.
 Ciddi Bir Adam, Coenler’in filmografisinin özelliklerini bünyesinde barındırmakla birlikte ilk kez dindar bir insanın modern hayattaki bunalımına eğilirken, aslında içeriği boşalmış ve tümüyle formel hâle gelmiş bir din kurumunun da insanı, ezeli yalnızlığı ve günahkârlığından kurtaramayacağının altını kalınca çizer. Ancak bu konuda iyiden iyiye tekrara düşen Coenler, her şeyin anlamsız olduğu bir dünyada, finalde acımasızca cezalandırdıkları karakterlerin “neden iyi insanlar olmak zorunda olduğu”na dair herhangi bir açıklama yapmaktan uzaklar. İyi ile kötünün özsel olarak eşitlendiği bir değerler sistemi ise “göze göz, dişe diş” anlayışından daha başka bir yere varamıyor.

 

“Önemli olan gerçekler değil, onların anlamıdır. Ve gerçeklerin anlamı yoktur.”
Orada Olmayan Adam (2001)

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..