Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
26.01.2013 Celal ile Ceren Abartılı Bir Durum Komedisi Barış Saydam

Şahan Gökbakar, Celal ile Ceren’de komedyen kimliğine yaslanarak bir skeçler toplamı üretmek yerine, klişe de olsa bir “hikâye” anlatıyor. Recep İvedik’teki televizyon şovlarının uzun metraj versiyonu gibi arka arkaya eklemlenen bir dizi skeç kolajının ötesine geçip sinemaya bir “anlatıcı” olarak devam ediyor. Bu anlamda, Gökbakar’ın son filminde bir önceki serisinde yarattığı İvedik’ten rol çalsa da, herkesin ezberlediği Şahan imajını bir nebze geri plânda bıraktığı söylenebilir. Evet, rahat olabilirsiniz, bu sefer bir “film” izleyeceğiniz garanti. Hikâyesiyle, sinematografisiyle ve anlatımıyla karşımızda televizyon skecinin ötesinde, bir sinema filmi var.

 

Celal’in bekârlığa veda partisi ile Ceren arasında yaptığı tercih üzerinden şekillenen yapımda, Gökbakar’ın Felekten Bir Gece (The Hangover, 2009)’ye öykünmesi –hatta “kanka”larının görüntülerine varıncaya kadar işi abartması- bir yana, filmin esas zayıf unsuru Celal’de yaşanması beklenilen dönüşümün eksikliği oluyor. Ceren’den ayrıldıktan sonra amiyane tabirle başına türlü musibet gelen kahramanımız filmin sonunda evlense de, kurmaca evrende yaratılan karakter hâlâ filmin başındaki karakter; ne davranışlarında ne de hissiyatında hiçbir değişiklik yok. Beklenen kırılma ve dönüşüm bir türlü gerçekleşmiyor. Yanındaki arkadaşları bile filmin sonunda değişiyor, ama Celal filmin başında yaptığı hatayı filmin sonunda da tekrarlıyor.

 

“Klişe” Olarak Kalan Klişeler

Celal ile Ceren’de bir grup erkeğin macerasını anlatan ve son yıllarda gittikçe işlerlik kazanan “Kanka Filmleri (Buddy Films)”nin (1) klişelerine rastlıyoruz; ama filmde bu klişeler sadece “klişe” olarak kalıyor; türün genel kurallarını tamamlayıcı bir işlev görmüyorlar. Bir ya da iki klişe bizi güldürür, ama yüzlercesi bir arada olursa gerçekten etkileniriz diyen Umberto Eco’yu haklı çıkarırcasına, Celal ile Ceren’de klişeler klişe olarak kaldıkları ölçüde bütün üzerine bir şey söylemekten aciz duruyor. Gökbakar’ın –çoğu zaman zorlamaya kaçan- durum komedisi ve tekrarladığı klişeler birkaç sahnede gerçekten komik olsa da, film kullandığı klişeleri yerli yerinde kullanarak bağlı olduğu türün gereklerini yerine getiremediğinden Eco’nun tabiriyle “etkilenme” kısmı eksik kalıyor. Gökbakar, Sacha Baron Cohen gibi popüler kültüre arkasını yaslayıp postmodern grotesk bir güldürü yaratmaya çalışıyor; ama temel çatısı zayıf olduğundan kullandığı göndermeler kitsch olmanın ötesine geçemiyor. Her zaafı filmde rol alan oyuncuların abartılı oyunculukları, küfürlü ve bel altı diyaloglar ve anlamsız bir durum komedisi örtbas etmeye çalışıyor; fakat bu da bir yere kadar durumu idare ediyor. Celal’in eksik kaldığı noktalarda Recep İvedik direksiyonu devralıyor sanki…

 

Celal ile Ceren, Recep İvedik serisinin devamı mahiyetinde olmasa da kuşkusuz İvedik serisiyle de bir göbek bağına sahip. Recep İvedik’te Türk toplumuna özgü pek çok refleks kabaca da olsa dışarıya yansırken, Celal karakterinde de erkeklerin cinselliğe, evliliğe ve ikili ilişkilere yönelik tavrı ortaya konuyor. Gökbakar, Recep İvedik serisinde yaptığı gibi, son filminde de başkarakterinin sadece sözleriyle değil, jest ve mimikleriyle de ataerkil bir toplumda erkeğin ve kadının rolünü, toplumsal cinsiyet kurallarının işleyişini kaba bir güldürünün içerisine boca ediyor. Cohen’in elinde ince bir zekayla hicvedilecek pek çok öğe, Gökbakar’ın abartılı komedisinde “gülmece” unsurunun bir adım ötesine geçemiyor. Bunun başlıca nedeni de, karakterlerin değişim/dönüşüm gibi bir nosyondan, olgunlaşma sürecinden ya da bir tür “yetişkin olma” merasiminden uzakta, kendi oldukları hâlden keyif almaları ve amaçsızlıkları. Karakterler, gerçekten de oldukları kişi olmaktan mutlular ve olgunlaşma gibi bir dertleri yok. Karakterlerin sahiciliğini azaltan ve onları karton tiplemelerin ötesine geçiremeyen bu unsur, filmin toplumsal olanla ilişkisini de zedeliyor. Toplum ve birey arasındaki diyalektik ilişkiden yoksunluk, filmin çatısını zayıflatmakla kalmıyor; filmin toplumsal bilinçdışıyla iletişimini de sekteye uğratıyor.

 

Erkeğin yumruğunu masaya vurarak evdeki iktidarını geri alma mücadelesine ve dağılmakta olan erkek gruplaşmasını yeniden sağlamlaştırmasına odaklanan Celal ile Ceren, kadının iktidarını erkeğe devretmesiyle son buluyor. Celal gerek Ceren’le birlikteyken, gerekse de ondan ayrıldıktan sonra pek çok “kaçamak” yapıyor; ama yine de Ceren Celal’i affediyor ve onunla evlenip onu “olduğu gibi” kabullenmeye razı geliyor. Gökbakar’ın tabiriyle, Ceren’in blöfünü Celal görüyor ve ona evin reisinin kim olduğunu gösteriyor. Film, evliliği olgunlaşma yolunda atılmış bir adım olarak gösterirken, aynı zamanda erkeğin evliliğe bakışıyla evliliğin de altını oyuyor. Celal ile Ceren’de aşk da evlilik de kendi anlam dünyasından uzakta, bir erkek muhabbetinin ötesine geçemiyor ve tür kalıplarının içerisinde karakterlerin dönüşümlerinde rol oynayan bu tür metaforik eşikler değerlerini kaybediyor. Eğlencelik bir filmden “eğlendirme”nin ötesinde bir anlam beklemesek de, en azından bunun layıkıyla yapılmasını beklemek sanırız çok da yükseklerden uçmak olmasa gerek.



(1) İki ya da daha fazla erkek arasındaki güçlü bağın ve bu erkeklerin başlarından geçen serüvenlerin konu edildiği filmler.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..