Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
15.09.2013 Şimdiki Zaman Kahve Telvesine Sıkışan Umutlar Banu Bozdemir

 Şimdiki Zaman kahramanımız Mina’nın geçmişini çok da umursamadan, o anda şimdiki zaman diliminde karşımıza çıkarıyor. Oysa ben Şimdiki Zaman’ın hep az önce geçmişte kaldığı hissiyle ilgili çelişki yaşarım o yüzden şimdiki zaman yoktur bana göre. Aslında Belmin Söylemez de biraz öyle yapıyor, Şimdiki Zaman’ı Mina’nın geçmişinde bırakıp hep geleceği yakalama derdine düşürüyor Mina’yı…

Belmin Söylemez uzun yıllar kısa filmleri ve belgeselleriyle hayatımızdaydı, o yüzden ondan bahsederken ‘evet kısa filmciydi kendisi’ diyoruz. Aslında kısa film biraz Şimdiki Zaman. Yani kısa, anlık olana yapılan öykünmesiyle, derdini bir çırpıda anlatma duygusuyla kısa filmin zamanının şimdiye uygun düştüğünü söylemek doğu olabilir. O yüzden uzun metrajında geçmişi atlayıp, şimdiki zamanda soluklanıp aslında geleceğin derdine düşüyor Söylemez. Uzun metrajın kısa filmcinin kafasında hep bir gelecek hayalinde durması gibi… Ve tabii kısa film ve belgesellerinde zaman sıçramaları ve hayal imgeleri de belirgindir Söylemez’in…

Şimdiki Zaman bir kadın filmi… Mina’nın umutsuzluk zamanlarıyla başlıyor. Eşinden boşanan, işsiz kalan bir şehir kadınının tepkilerine sahip gibi duruyor Mina önce, ama pek de öyle değil aslında. Hayali Amerika’ya gidip yeni bir başlangıç yapmak. Amerika hayali bizim için yeni sinema için eski bir tarif! Amerika hayali hem çok sıradan hem sıradışı… Mina gibi kurtuluşu Beyoğlu’nun arka sokaklarında arayan biri için biraz uzak bir hayal Amerika. Filmin iki üç yıl öncesine dayanan bir süreci olduğunu varsayarsak ekonomik kriz sürecine denk geldiğini ve ilk fikrin ülke değiştirmek olduğu gerçeğini savunabiliriz. Ama Mina’nın başka bir ülke hayali kurmak için donelerinin yeterli olduğunu düşünmüyorum. Şöyle ki ekonomik krizin daha çok Mina gibi değil de daha alt sosyo-ekonomik sınıftan birisini böyle düşünmeye sevk etmesi daha inandırıcı. Yani Mina her şeyiyle bir kaybeden olarak çıkmıyor karşımıza. O yüzden gidebilmek için para kazanmaya çalışması ve hayata karışması daha gerçekçi duruyor. Orada yönetmen bir es veriyor Mina’ya, hatta Amerika’ya gitmesinin önünü kesecek bir keşif yaptırıyor. Yani karakterine verdiği kaçma fikrini, daha yerel koşullarda yaşamasına olanak tanıyor.

Mina çaresizlikten Beyoğlu’nda falcı arayan bir cafeye başvuruyor ve fal bakmayı bildiğini söylediği için işe alınıyor. Ama fal dünyasından bihaber. Burada filmin ana fikri de şekilleniyor aslında. Mina fal bakmayı bilmediği için ilk başlarda çok zorlanıyor ama sonra herkesin genel dertlerinden beslenen bir yöntem keşfediyor. Kahve fincanlarının içinde kendini buluyor, acılarını, umutlarını, hayallerini, başından geçenleri bir bir döküyor müşterilerine. Tabii dertler üç aşağı beş yukarı aynı olunca Mina fal baktırmaya gelen, kahvenin telvesinde umut arayan kadınların gözdesi oluyor: herkes onun ağzından dinlemek istiyor kendi hayat hikâyesini, aslında yıllara yayılan kadınların hikâyesini…

Film gerçekçi olmaya çalışan hikâyesine rağmen bazı yerlerde pürüzler barındırıyor elbette. Mesela Mina’nin hiçbir yere sığmayan, evrilmeyen ruhunun hâlâ Amerika hayali kurması ve bu hayali büyük heyecanlarla yaşaması en başından beri inandırıcı durmuyor. Zaten kimsenin hayatına girmesini istemeyen bir yapısı var Mina’nın ve kendisi de kimsenin hayatında kalıcı olmak istemiyor. Çok altı doldurulamayan bir suskunluk ve boşluğu var. Okumuş, ayaklarını sağlam basmaya çalışan ve yeni bir hayat kurma derdinde olan bir kadının hayalini Amerika olarak kurmak bana nedense çok gerçekçi ve sağlam gelmedi. Kimsenin de hayatında olmak istemiyor. Hayatına işle beraber giren Fazi ve Tayfun onu ilgilendirmiyor, o hep kendi zamanını yakalamak istiyor. Belki de Şimdiki Zaman’ın anlamı filmin buralarında ortaya çıkıyor, Mina kimseye ait olmayan bir zamanı, kendi zamanını yaşamak istiyor. Fal bakarken bir muhabbet insanına dönüşen Mina’nın falın dışına çıkınca tekrar kaçma kafasına dönüşmesi kimi zaman hikâyeyi de kesen bir şey haline dönüşüyor. Onun için Amerika hayalinden çok taşra ıssızlığının daha iyi geleceğini düşünüyoruz.

Filmin şehrin kalabalığında kaybolan, hatta kahvenin telvesinde dibe çöken Mina için bir çözümü yok aslında. Daha çok etrafımızda, şehre dair olan biteni sorgulamamıza olanak tanıyor. Tabii bir de Mina’nın ruh halinde batıp çıkmamıza. Her şeye rağmen güçlü bir karakter karşımızdaki, yalnız kalma isteği de buna denk düşen bir şey zaten. Bir de filmin karakterin yaşadıklarına ilişkin bir duygu katma hali var ki o da değerli bir şey haline dönüşüyor. Çünkü her filmde bunu yakalamak mümkün değil, karakterin uzayıp giden iniş çıkışlarına eşlik eden filmin duygusu karakterin direnmesine rağmen filmi daha samimi bir yere taşıyor. Bu da senaryoda kurulmuş basit ve sade anlatımdan kaynaklanıyor.

Film, ister yollara vurulmuş ister yaşadığın şehirde bir iş kurmaya kadar uzanmış hayaller olsun hepsini aynı potada eritiyor: Boşluk. İstanbul da kimileri için umut kapısı, kimileri Amerika hayali gibi buraya gelmeye çalışıyor. Bu anlamda bir binanın terasında dile gelen Mina ve Fazi’nin düşleri arasında pek de bir fark olmadığını anlatıyor Söylemez bize. İnsan nereye giderse gitsin bazen içinde taşır o kocaman boşluk duygusunu ve kendisine ait Şimdiki Zamanı’nı… 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..