Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
21.09.2013 Daire Dairedir Hayatı Tamamlayan Banu Bozdemir

Zincirbozan, Büyük Oyun ve Daire... Atıl İnaç, filmografisinin en “keyifli” filmlerinden birine imza atmış son filmi Daire ile. İlk iki filminde politik konular işlemesi sebebiyle filmin altyapısı da özellikle Zincirbozan’da bir hayli didaktik kurulmuştu. Daire'yi izlerken sinemamızda gerçeküstü ya da absürt örneklerin çoğaldığını, dramın komediye dayanak olduğunu sevinerek izledim. Bu tarz örneklerin artmasının sinemamız için iyi olduğunu düşünüyorum. Daire karakterleri ve konusuyla sıradışı bir çizgide ilerliyor.


Kullanılmayan bir havaalanının personeliyle hazır bir halde bulunmasının komedisi, taşra tiyatrosunda tiyatro yapan ve tiyatronun kapanması sonucu gassil olarak çalışmaya başlayan Betül'ün dramıyla öyle güzel örtüşüyor ki... İki tarafın değişimi de filmin ana duygusu olan varoluşu oluşturuyor. Tabii filmde varoluşun önü çeşitli sorgulamalarla kesiliyor; hiçlik, anlamsızlık ve buna eşlik eden mizah duygusuyla filmin asıl duygusu yerli yerine oturuyor. 

Film, hiciv yeteneği değişip dönüşen (kentsel dönüşüm) çevremiz, 'benim memurum işini bilir' eski söylemini 'benim devletim işini bilir' çerçevesinde yayarak anlatmaya çalışıyor. İnsanın iç dünyasının boşluğunu doldurmayan, insanın iç dünyasının doluluğuna erişemeyen bir devlet algısının zeminini de inceden kazıyor. Taşrada sıkışıp kalmanın iyi ve kötü yanları var elbette filmde. Şehir insanının dışında bir algıyla, farklı bir yalnızlıkla resmediliyor taşra insanı ama bir yandan da şehirleşmeye başlayan bir taşralılık hali kuşatmış durumda filmi. Üreten ve oyun çıkarmaya hevesli bir taşra tiyatrosu kapatılırken, işlevsiz bir havaalanının çalışıyor olması da filmin eleştirel absürtlüğünün bir parçası. Devletin sorgusuz sualsiz kişisel arazileri iç etmesi ve oradan bir rant alanı yaratması da filmin arka planında dolanan, bir aşk hikâyesinin parçası olacakken boşlukta salınımsız kalan konulardan... 

Betül karakterini canlandıran Nazan Kesal'ı, Hatice Aslan etkileriyle izledim açıkçası. Ama bunu Kesal'ı olumsuzlamak için değil, iki oyuncunun benzerliğini vurgulamak için belirttim, ki filmin gidişatına etki eden bir yanı yok. Filmde Betül'ün ölü yıkayıcısı olmasının mizahi yanı üst düzeyde tutuluyor ki, arkasından büyük bir dram geleceğini bekliyoruz ve nitekim de öyle oluyor. Tabii burası filmin kader ve kaçınılmazlık kısmına da atıfta bulunuyor. Kaderin kendi tarafına ve insan ellerine geçerek sürekli şaşırtmaca yaptığı filmde daire, tamamlanmaya ya da çoğu zaman tamamlanmamışlığa denk düşüyor. Kısır döngülerden oluşan hayatın pek de sorgulanmaya değer olmadığı, mutluluğun aslında basite indirgenmiş döngüler olduğu vurgulanıyor.

Filmin gidişatını kesen Feramus'un etrafındakilerle rüya kıvamındaki hesaplaşmaları oluyor. Dozu ayarlansaymış daha iyi oturacakmış filme ama fazla olması filmi sarkıtan unsur oluyor. Özellikle de sonlara doğru yoğunlaşması… Onun dışında ben filmin karakterler ve durumlar üzerinden yarattığı anlatımını başarılı buldum, sevdim. Salt bir ironi içermiyor zira, insanın diğer bir insana göre konumunu, sosyal çevrede ve devlet nazarındaki değerini de irdeliyor. Değişimin insan ruhuna etkisinden de dem vuruyor, yani felsefe yapıyor ama bunu hayattan koparmıyor.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..