Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
20.09.2013 Benim Babam Benim Oğlum Duygusal ve Sıcak Bir Drama Banu Bozdemir

Cannes'da büyük ödül aldıktan sonra festival programlarına alınan Benim Babam, Benim Oğlum (Soshite Chichi ni Naru) Japon yönetmen Hirokazu Koreeda'nın ellerinde bir yandan ayakları yere basan bir yandan da duygularla bezenen bir dramaya dönüşüyor. Yönetmenin 1998 yapımı Yaşamdan Sonra (Wandâfuru raifu) filminden beri fantastik öğelerin geri planda kaldığını söyleyebiliriz. Eğlencenin yerini de ölçülü dram almış. Bitmeyen Yürüyüş (Aruitemo Aruitemo, 2008) ise yine aile bağları etrafında düğümlenen, bu bağın kimi zaman kıymetli kimi zaman da sıkan, boğan ve sinir bozan yanına değiniyordu. O yüzden bu filmin de aile bağları konusunda farklı bir yol tutturduğunu söylemek mümkün.

Yukarıda bahsettiğim Bitmeyen Yürüyüş ve Kimse Bilmiyor (Dare mo Shiranai, 2004) filmleriyle akıllarda yer eden Koreeda, yeni filminin konusunu çocukları karışan iki ailenin kafa karışıklığı üzerine kurguluyor. Altı yıl önce karışan çocukların dramı, yönetmenin gözünde özellikle sosyo-ekonomik tezatlıktan ilham almışa benziyor. Ama filmin yönü Keita'nın kendi çocukları olmadığını öğrenen Ryota'dan yana dönük durumda. Durumu iyi, işkolik mertebesinde, eşine ve çocuğuna işten arta kalan zamanda zaman ayıran Ryoto kan bağı üzerine etrafındaki insanlardan, özellikle de Keita'nın öz ailesinden hayat dersleri öğreniyor. Film yönünü Ryoto'ya dönmesine rağmen Keita'nın öz babası Midori'den yana olduğunu sürekli tekrarlıyor. Bir nevi Abidin Dino'nun 'mutluluğun resmi' tablosunu andıran Midori ailesi, üç çocuklu, kıt kanaat geçinen paraya her daim ihtiyaç duyan ama buna rağmen mutlu, sınırları olmayan bir aile. Onların nazarında kan bağının çok da önemi yok, önemli olan mutlu olmaları... 

Film, bu keskin virajları iki aile özelinde derin bir şekilde çizdikten sonra Ryoto gibi düzenli bir adamın hayatının değişen akışına odaklanıyor. Filmin sakin anlatımı neredeyse sonuna kadar duygusal bir patlamanın önüne geçiyor. Film, sakince iki ailenin yakınlaşmalarını bir mantık çerçevesinde fazlaca hır gür çıkamadan, yani saygılı bir şekilde meseleyi nasıl çözmeye çalıştıklarına odaklanıyor. Filmde es geçilen şey biraz çocukların hissiyatı. Altı yaşında iki sevimli çocuğun birbirlerinin yerine daha doğrusu kendi hayatlarına geçmesi de meseleyi çözecek gibi durmuyor. Altı yıl (kısa bir süre gibi görünse de) bir çocuğun hayatının en önemli dönemi... Film, bunu sonuna kadar biraz kulak arkası yapıyor; daha çok bu olayın ebeveyn tarafını kurcalıyor. 

Film, bir yandan da ele aldığı konuyu idealize ediyor. İki aile yapısının modellenişi, baba kavramının irdelenmesi, annenin konumunun biraz geride tutulması ve çocukların tamamen kendi hayatlarıyla ilgili kararın dışında kalması en azından bizim toplum yapımıza çok yakın. O yüzden mükemmel yaşamın bazen para pulla değil de sıcak ve samimi bir sevgiyle kurulduğuna dair bir işaret çakıyor hepimize. Filmin sakin, sade, tekrarlı ve düz anlatımını bozan şey sonu oluyor. Devreye çocukların duygusu girince ufak çaplı bir patlama da kaçınılmaz oluyor. Seyri de kaçınılmaz olan filmlerden...

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..