Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
27.11.2013 Tamam Mıyız? İyilik ve Kötülüğe Dair Banu Bozdemir

Çağan Irmak yeni filmi Tamam mıyız?’da zaten başında esinlendiğini belirttiği Hakan Günday'ın Kinyas ve Kayra'sının içine fazla dalıyor, iki erkek karakterin kimi zaman muhabbetle kimi zaman acı ve nefretle kesişen dünyalarını anlatmaya soyunuyor. Kitabı okuyanlar bilirler, Kinyas ve Kayra arasında gidip gelir okuyucu, kitabın dengesi sürekli bozulur, kitapta kişilerin dengesi daha anlaşılır, çıktıkları yol daha ulaşılırdır. Filmlerinde fantastik öğeler kullanan Çağan Irmak, bu kez birbirini çağıran bir anlamda kader birliği sağlayacak olan iki kişiyi rüyalar âlemiyle gerçek dünyaya çekmeye çalışıyor.


Film, klasikleşmiş Irmak görüntüleriyle açılıyor; modernle iyi bir biçimde eskinin buluştuğu bir ev stili, adımlanan eski Cihangir sokakları ve başta karaktere çözmesi için bahşedilen acı, yalnızlık ve boşluk modu… Aslında kahramanımız Temmuz'u, yaşadığı evin karışımı gibi kurmuş yönetmen. Kendisine maille ayrılmak istediğini belirten sevgilinin düştüğü tüketim toplumu insanı bakış açısını kabullenemeyen bir ruh hali, bir yandan da heykelle, sanatla, çizimle iç içe geçmiş entelektüel bir açısı, yaşam çabası var. Tam bunların ortasına oturtuyor karakterini yönetmen, ki karakterinin farklı dünyalara geçişi kolay olsun diye.

Filmde dibe vurmuş karakterin çabuk toparlanmaya çalışan bir ruh hali, bir sindirme, bir iç içe geçme hali var ki orada biraz inandırıcılık boyutunu kaybettiriyor. Ama bir yandan da boşlukta gezinen ruh, diğer boşlukla çabuk karşılaşır misali bir tamamlama hali yaşanıyor mucizevi bir biçimde. Irmak, Temmuz ve İhsan'ın buluşmasını toplumun dışına itilmiş kahramanlarının “eksik olma” hali üzerinden kuruyor. Bunu tam olarak yansıtmasa da gay olan Temmuz'un toplumsal olarak bastırılma hali, kendini toplumsal itişlerin de etkisiyle yok sayan, ayakları ve kolları olmayan İhsan'ın ruh haliyle çabuk buluşuyor. Karakterlerden birinin gay olması zaten anlatımda bir hayli saklı ve simgesel tutulurken, karakterlerin ağabey, kanka gibi aralarındaki ilişkinin stabil kaldığına, değişmediğine ve bozulmadığına dair seyirciye sürekli ipucu vermeleri rahatsız edici duruyor. Sonuçta fiziksel etkileşimlerinin güçlü olması (biri diğerinin kolu bacağı oluyor), yönetmen de böyle bir tekrar duygusu mu yarattı acaba diye düşünmeden edemedim.


Tabii yeraltı edebiyatından naif bir hikâye çıkarmaya çalışan Çağan Irmak'ın iyiler dünyası üst düzeyde seyrederken, kötüler dünyası mizahi bir açıdan pencerenin kenarına sıkışmış gibi duruyor. O yüzden karakterlerin kader birliğine uzanan hikâyeleri bir süre sonra etrafta oluşan tüm pürüzleri oluşamadan yok ediyor. Yani kötülük paketlenip yollanıyor onların dünyasından.

Aslında yönetmenin kötüler dünyasına ilişkin bir şeyler anlatmak istemesi biraz zorlama gibi duruyor. Irmak, ya kitabın izindeki kötülüğe bulaşması gerektiğini hissetmiş ya da hikâyeyi naif bir sevgi böcüklüğüne boğmak istememiş… Ama gerçekten de sakil duruyor, iki tarafın babasının da kötü ve anlayışsız olması erkek dünyasının çerçeveleri konusunda en büyük ayrımcının aslında yine erkekler olduğunu söylüyor. Eksik ve arada kalan her şey ise iyi! Anneler ise tam bir melek!

Klişe kullanmaktan sakınmamış, bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Filmin sonunu Titanic'teki özgürlük duygusuna saplaması, karakterlerin zengin fakir edebiyatından seçilmesi... Ama Irmak her şeyin farkında olan bir yönetmen olduğu için seyircinin kafasında oluşan klişe duygusunu karakterlerinin ağzından dillendiriyor ve “ne yaptığımı biliyorum” duygusu yaratıyor zihinlerde. Yani klişeyi de bilerek ve isteyerek yaptığını dile getiriyor. Filmlerini başlatmayı bilen Irmak, bu kez kapanışı yapamıyor, öykünün zaman zaman sarkan yanları sonda gerçek bir zirve yapamıyor. Bu da öykü tekniğine ilişkin bir kurgusal boşluk yaşadığını düşündürtüyor açıkçası. Sonuçta Irmak hikâye anlatmanın matematiğini bilen bir yönetmen ama bu filminde sanki biraz öteye düşmüş. Hele filmin içindeki gangster hikâyesi çok sakil kalmış, barda Temmuz'la karşılaşan ve onu İhsan'ın babasına ispiyonlayan çocuğun durumu da...


Sonuçta Tamam mıyız? hikâye esinini ses getirmiş cesur bir romandan alıyor ama filmde hikâyenin kendisini kıstığı yerler var, aslında cesaretin sesini kısmış gibi. Yine de tercihler, kimlikler, bunların yaşanış ve algılanış biçimlerine dair kurduğu hikâyeyle, tamamlamaya çalıştığı eksik duygusunun iki sosyal sınıfta buluşmasıyla, çatışmaya açık karakterleriyle değişik bir yere oturuyor kafamızda. Keşke sonuna dair daha belirleyici ve cesur olabilseymiş Tamam mıyız?

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..