Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
07.02.2014 İhtiyar Delikanlı Taklitler Daima Aslını Yaşatır Koray Sevindi

“Buradan geçilir acılar şehrine,

Buradan geçilir sonsuz kedere,

Buradan geçilir kayıp insanların arasına.

...

Buradan içeri girenler, umudu geride bıraksın.” (1)

 

Dante İlahi Komedya adlı eserinde cehennemin kapısına böyle yazar. İhtiyar Delikanlı (Oldboy, 2013)’da ise “Umudu geride bıraktırılan adam” Joe Doucett, nedenini bilmediği bir şekilde yirmi yıl boyunca bir odaya hapsedilir. İçeride kaldığı yıllar boyunca aklındaki "Neden?" sorusuyla yaşar ve içindeki intikam duygusunu biriktirir. “Cehennemin” kapısına bakarak geçirdiği yirmi yıl boyunca hangi tarafın gerçek cehennem olduğunun farkına varamaz. Filmin başındaki cehennem, filmin sonundaki kurtuluşu olur ve asıl cehennemin gerçekliğini acı da olsa fark eder.

 

Yeni dönem Afro-Amerikan sinemasının önemli temsilcilerinden biri olan Spike Lee'nin yönetmenliğini yaptığı İhtiyar Delikanlı, Chan-wook Park'ın Nobuaki Minegishi’nin çizgi romanından uyarladığı Oldeuboi (2003) filminin yeniden çevrimi. Orijinal filmin senaryo, sinematografi ve oyunculuk üçgenini başarıyla oluşturması ve uluslararası alanda büyük ün kazanması, son yıllarda senaryo sıkıntısı çeken Hollywood için önemli bir "balık" olduğunu gösteriyordu. Stüdyo, filmin senaryosunda bazı değişiklikler yaparak filmi bilinen “Hollywood kafasına” daha çok yaklaştırmaya çalıştı ve altyazı okuma zahmetine girmek istemeyen Amerikalılar için bir yeniden çevrim hazırladı. Genelde “balık tutmayı” iyi beceren Hollywood, bu sefer baltayı taşa vurdu ve “üşengeç” olarak bildikleri Amerikalılarda bile büyük bir hayran kitlesi yaratan orijinal filmin yeniden çevrimini biraz da “aceleye” getirerek piyasaya sürdü. Nitekim film büyük bir “box office bombası” (2) olarak sinema tarihindeki yerini aldı ve stüdyoyu ciddi anlamda hayal kırıklığına uğrattı. Tabii filmin başrol oyuncusu Josh Brolin’in ve yönetmeni Spike Lee’nin istedikleri versiyona izin verilmediği ve filmin uzun bir kısmının kesilmek zorunda kaldığı yönündeki açıklamaları da filmin tam bir “amaç” filmi olduğunu bize gösteriyordu.(3)

 

Özensiz Bir Yeniden Çevrim

Filmin ana karakteri Joe Doucett “kaybetmiş” bir adamdır. “Parçalanmış” Amerikan rüyasından uyanan ve kendini içki ile teselli eden Joe, yalnızlığın derinliklerinde yaşar. Filmin orijinal versiyonunda, biraz da mizahi bir şekilde, bir karakol sahnesiyle anlatılan ve bu denli sert çizilmeyen bu hal, bu versiyonda özellikle uzatılmış gibi görünüyor. Daha sonra kaçırılıp bir odaya hapsedilen ve yirmi yıl boyunca nedenini bilmeden yaşayan Joe, burada bir iç hesaplaşmaya girer. Orijinalinin daha başarılı çizildiği ve yılların getirdiği etkilerin daha iyi gösterildiği bu “Dostoyevski insanının” duygu durumları, bir sorgulama halini alır ve “yeraltından notlar” misali kahramanın kızına ulaştırılmak üzere kâğıtlara dökülür. Yirmi yılın sonunda Monte Kristo Kontu’nun intikam seviyesini yakalayan ve bir makineye dönüşen Joe, dışarı salındıktan sonra da bu tutsaklığın nedenini aramaya başlar. Chan-wook Park’ın filmindeki Min-sik Choi’nin canlandırdığı Oh Dae-su karakteriyle karşılaştırdığımızda, filmde verilmek istenen “değişimi” Josh Brolin’in ve yeni filmin çok da veremediğini görebiliyoruz. Zaten fiziksel olarak yirmi yıl önce odaya nasıl girdiyse öyle çıkan (!) Joe, bu filmin önemli bir eksisi, duygusal olarak da istenilen seviyeye ulaşamıyor. Bu durumun nedenlerinden biri filmdeki sahnelerin süre bazında dengelenememesi. Bu dengesizlik bazı yerlerde sarkmaya neden olurken bazı yerlerde olayın hızlı akmasına ve seyirciye geçmemesine neden oluyor. Oysa orijinal filmde bu denge çok iyi bir şekilde yakalanabiliyordu ve kurgu çok akıcıydı. Bu noktada Spike Lee’nin kafasındaki resmi tam olarak göremememizden kaynaklanan bir sorun olabileceği düşünülebilir. Film bu haliyle bizi bazı şeylere inandırmaya zorlasa da çok başaramıyor. Bu bölünmüş yapı filmin genelindeki sinematografik anlatımlara da sirayet ediyor ve bir “özensizlik” oluşturuyor. Orijinal filmdeki en akılda kalıcı sahnelerden biri olan tek plan dövüş sahnesini ele aldığımızda, Park'ın kurduğu sahne, gerek epik mizanseniyle gerek Ennio Morricone’yi hatırlatan müziğiyle gerekse tek plan tercihinin getirdiği estetikle Sergio Leone’nin filmlerinden alıştığımız bir düello sahnesinin atmosferini sunabiliyordu izleyiciye. Park'ın oluşturduğu kendine özgü “mizahi” kara film tarzına da uyan bu sahne, yeni filmde sırf var olanı kopyalayalım mantığıyla tekrar ele alınmaya çalışılmış ve “taklit edilmiş”. Bu durumda, bütün olarak Hollywood anlatımına yaklaştırılan filmin içinde genele çok da uymayan bir sahne ortaya çıkmış. Orijinal planın mizanseniyle, müziğiyle, estetik tercihiyle bir bütün olduğunun farkına varılamayarak, üstelik tek plana da sadık kalınmayarak bir sahne çekilmiş. Fakat filmin geneli bu bölümü taşıyamadığı için sahnenin izleyiciye geçmesi biraz zorlaşmış. İnandırıcılıktan uzak bir sahne ortaya çıkmış. Bu hoyratça kullanılan “ben de yaparım” mantığı, Joe’nun hapishane müdürüne işkence yaptığı sahnede de görülebiliyor. Burada iki film arasındaki “incelik” farkı da ortaya çıkıyor. Orijinal filmde Oh Dae-su adamın dişlerini sökerken yönetmen olayı çok fazla vahşileştirmeden bize vermeye çalışıyor ve aksiyonu çok az göstererek olayı sonuca bağlıyor. Park’ın bu diş çekme sahnesi için kullandığı Vivaldi'nin Dört Mevsim’i de, Kubrick’in Otomatik Portakal (A Clockwork Orange,1971)’da Beethoven’ın 9. Senfoni’sine denk bir etki oluşturmayı amaçlıyor. Burada yakalanan uyum, sahnenin ritmini artırıyor. Hollywood versiyonu ise şiddeti “brutal” tarzda vermeyi tercih ediyor ve bol kan göstererek sahneyi daha hoyratça kullanmayı seçiyor.

 

Orijinali Hollywoodlaştırmak

Filmin görünen “intikam” hikâyesi kısmından ayrı olarak daha derininde yer alan ve orijinal versiyonda daha “masumane” olarak lanse edilen bir ensest “aşk hikâyesi” var. İki kardeşin birbirlerini sevmesi üzerinden anlatılan bu hikâye, Oh Dae-su’nun bunu fark etmesi ve diğer insanlara yayması nedeniyle esaret edildiğini izleyiciye gösteriyor. Bu durum Amerikan versiyonunda, tam olarak altı çizilmese de, bütün aileyi kapsayan bir ensest durum zinciri olarak ele alınmış. Orijinal versiyonda daha incelikle işlenen bu durum filmin finalini daha da sağlamlaştıran bir unsur olarak yer alsa da, Amerikan versiyonunda biraz daha “sert” ve “vurucu” olarak ele alınmış ve zaten “güdük” olan hikâyeyi detaylandırmaktan çok sıkıştırmış. Zaten orijinal versiyondaki iki kardeşin “aşk” kaçamağının, Hollywood versiyonunda baba ve kızın bir “seks” sahnesine indirgenmesi de Hollywood’un “kısır” bakış açısının bir göstergesi olarak nitelendirilebilir.

 

Orijinal versiyonun finalinde Min-sik Choi oyunculuk anlamında çok iyi bir performans sergiliyor. Bu sahnede, Oh Dae-su’nun yaşadığı olayı öğrenince dilini kesmesi, mitolojide Kral Oidipus’un(4) evli olduğu kadının gerçek annesi olduğunu öğrenmesi sonucunda gözlerini kör etmesine yapılan çok incelikli bir gönderme. Freud’un Oidipus Kompleksi’ne(5) de adını veren bu olay, filmin derinleştiği ensest konusuyla direk alakalı olduğu için orijinal filmdeki senaryonun gücünü de gösterir. Fakat Amerikan versiyonunda bu detaylar yer almıyor. Park’ın filminin finalindeki hem babaya hem de kıza giden “Pandora Kutusu” da Amerikan versiyonunda işlenme gereği duyulmayan önemli bir detay ve çok iyi bir buluş. Gene orijinal versiyonda “kötü adamın” hipnoz kullanarak baba ve kızını birbirlerine aşık etmesi, Amerikan versiyonunda, “zor durumdaki adamdan etkilenen kadın” gibi daha basit bir duruma bağlanmış ve bu da çok inandırıcı durmamış.

 

Spike Lee'nin filminde “femme fatale” gibi çizilen kadın tipi, Laura Mulvey’in “Görsel Haz ve Anlatı Sineması”(6) makalesinde yer verdiği, kadının filmlerdeki "nesne" olarak kullanımına ve filmin "eril" bakış açısıyla ele alınmasına önemli bir örnek teşkil eder. Mulvay makalede kadının “haz objesi” olarak kullanıldığından, “bakış” konusunda erkeğin etken, kadınınsa edilgen konumda yer aldığından bahseder. Sinemanın bu “dikizci” bakış açısı üzerine inşa edildiği fikrinin ve “bakış” konusunun örnekleri, Amerikan versiyonunda açıkça görülebiliyor. En basitinden bir örnek verilirse Park'ın filminde “kötü adamın” korumalığını yapan adamın yerini, Spike Lee’nin versiyonunda “erotik” tarafı ön plana çıkarılmış bir kadın alıyor. Gene orijinal versiyondaki filmin hikâyesinin bağlı olduğu diyalektik zincir, Amerikan versiyonunda hakkıyla oluşturulamıyor ve kırılmalar yaşıyor. Bu da filmin senaryo anlamında zaafları olduğunu gösteriyor.

 

Son dönemde Martin Scorsese’nin Köstebek (The Departed, 2006) ve David Fincher’ın Ejderha Dövmeli Kız (The Girl with the Dragon Tattoo, 2011) filmleri gibi iyi remake’ler izlemiş olsak da Spike Lee’nin İhtiyar Delikanlı’sı bir “kolay yoldan köşeyi dönme” denemesi olarak kalıyor ne yazık ki. Hollywood’un uzun yıllardır peşinde koştuğu ve geçmiş yıllarda Steven Spielberg, Will Smith gibi isimlerin adının geçtiği bir projenin sonuçta bu konuma gelmesi ve “aceleyle” ortaya çıkarılması da sinemaya yapılan büyük bir saygısızlık olarak nitelendirilebilir. İhtiyar Delikanlı, seyirlik, ortalama bir Hollywood yapımı olsa da Chan-wook Park’ın “fütüristik” filminin atmosferine, inceliğine, kurgusuna ve başarısına asla yaklaşamayan bir yapım olarak kalıyor. Sonuç olarak da taklitler her zaman orijinalini yaşatıyor.

 

 

(1) Dante Alighieri, İlahi Komedya, Oğlak Yayıncılık, İstanbul, 2011.

(2) Yüksek bütçeli çekilmiş fakat çok düşük gişe geliri elde etmiş filmler için kullanılır.

(3) Spike Lee'nin bu durumdan mutsuz olduğunu ve istediğini yap(tır)amadığını filmin ilk afişlerindeki “kendi filmim” dediği filmler için kullandığı A Spike Lee Joint ibaresini, filmin son versiyonunda daha çok “iş” olarak baktığı filmlerde kullandığı A Spike Lee Film ibaresine dönüştürmesinden de anlayabiliyoruz. 

(4) Gerhard Fink, Antik Mitolojide Kim Kimdir, İlya Yayınevi, İzmir, 2004.

(5) D. P. Schultz, S. E. Schultz, Modern Psikoloji Tarihi, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2007.

(6) Laura Mulvey, "Görsel Haz ve Anlatı Sineması", (Çev. Nilgün Abisel), 25. Kare Sayı: 21.

 

 

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..