Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
12.07.2017 Aşk ve Savaş Kusturica Cephesinde Yeni Bir Şey Yok Betül Durdu
Emir Kusturica sineması politik taşlamanın üzerinde yükselen masalsı öyküler, birbirinden uçuk karakterler ve tüm bunları fazlasıyla ihya eden müzikleri ile bilinir. Seyircisini ağır bir dilin altında ezmemeyi tercih eden sinema anlayışıyla her daim takdir gören Kusturica bu ilginin serin sularında seyretmeye devam ediyor. Ancak yönetmenin bu istikrarlı duruşunun seyircisini eskisi kadar tatmin edemediği kesin. Bana Söz Ver’in (Zavet, 2007) yarattığı hayal kırıklığından sonra yeni bir film için on yıl bekleyen yönetmen bu kez Aşk ve Savaş ile sahalara döndü fakat bu dönüşün muhteşem olup olmadığı tartışılır. Kusturica ise Aşk ve Savaş’ın niteliğini tartışmak yerine, Cannes Film Festivali’ne seçilmemesini politik eğilimlerine karşı alınmış karar olarak algıladı. Oysa Aşk ve Savaş’ın esas problemi Kusturica’nın on yıl aradan sonra hâlâ kaldığı yerde devam etmesi. Cannes’da iki Altın Palmiye kazanan nadir yönetmenlerden olmasına rağmen siyasi görüşü nedeniyle geri çevrildiğini dile getirmesi her işinin takdir göreceğine dair inancından kaynaklanıyor olabilir. 
 
Devlerin Aşkı Büyük Olur
Kusturica son filminde de bir yıkım hikâyesi anlatıyor. Aşk ve Savaş, Yugoslavya iç savaşına katılan bir adamın üç dönemine odaklanıyor: Savaşa aldırmadan eşeğiyle cepheye süt taşıdığı günler, gizemli bir İtalyan kadına âşık olduğu zaman ve keşişliği seçip inzivaya çekildiği dönem. Savaşın gündelik hayatın içine nüfuz ettiği bir köyde her şey umutsuz bir devinim içinde sürüp giderken, süt taşıyan Kosta’nın (Emir Kusturica) hayatı göçmen kampından satın alınan Milena’nın (Monica Bellucci) köye gelmesiyle bir anda değişir. Milena, köylülerden birinin savaş kahramanı oğulları için getirtilmiş olsa da aynı ailenin kızıyla nişanlı olan Kosta ile birbirlerine âşık olurlar ve her şey alt üst olur. İlişkilerin “geometrik” bir şekil almasıyla seyirci açısından mükemmel formül tamamlanır. Mizah ile dram, acı ile sevinç birbirine karışır. Savaşın ortasında başlayıp büyük kaçışla destanlaşan aşk hikâyesi doğar. Söz konusu Monica Belluci ve Emir Kusturica ise “devlerin aşkı” da elbette büyük olacaktır.
 
Mevzu savaş bile olsa hikâyelerinde her daim eğlenceli bir tarafı bulan yönetmen bu üslubunu korur. Aşk ve Savaş da yönetmenin bu tarzıyla birlikte, Yugoslavya’ya ağıt yaktığı filmlerinden. Emir Kusturica cephesinde değişen ise sade bir sinematografiden uzaklaşıp, bolca görsel efekte yer vermesi. Her sahnesiyle epey zahmetli bir yapım sürecinden geçtiğini belli eden filmde detaylar geniş biçimde ele alınır ve hikâye bu yüzden uzun sahnelerin kurbanı olur. İlk yarıdan sonra düşmeye meyilli tempo kovalamaca sahneleriyle yükseltilmeye çalışılsa da detaylar konusundaki ısrar buna engel teşkil eder. Tüm bunlara sinemanın arzu nesnelerinden biri ile karşılıklı oynamak eklenince, Kusturica’nın Monica Belluci’nin aşığını oynamaya kendini biraz fazla kaptırdığı, hatta bunun yönetmenlik reflekslerini etkilediği görülür. Özellikle büyük kaçışın başlamasıyla filmi o ana kadar gayet dengeli bir şekilde taşıyan yan karakterler, mekânlar gibi unsurlar önemsizleşir ve mevcut yapı zarar görür. 
 
Aşk ve Biraz da Savaş
Aşk ve Savaş zıtlıklar üzerine kurulur. Pastoral bir arka planda anlatılan savaş hikâyesi, doğayla insanın kimi zaman zıt düştüğü kimi zaman daha uyumlu olmaya karar verdiği anları betimler. Savaşın doğayla uyumsuzluğu, filmin temel noktasıdır. Savaşı beslemek uğruna tüm imkânlar seferber edilmiştir. Tam da bu noktada Kosta’nın yılanla hikâyesi doğaya ne verirsek bize geri döneceğine işaret eder.
 
Temiz olan her şey kan ve barutla kirlenmekteyken yalnızca aşk, savaşa direnmeye cesaret edecek kuvvettedir. Âşıklar kavuşabilmek için savaşın sona ermesini bekler fakat âşık olmak da esasında mevcut yıkıma karşı isyan bayrağını çekmektir. Aşk dışında yıkıma karşı ayakta kalabilmenin tek yolu ise biraz çatlak olmaktan geçmektedir ve bu sebepten film de karnavalesk bir havaya bürünür. Ancak terazinin aşk tarafı ağır basar ve hikâyenin savaşa dair anlatıları daha silik görünür. Yönetmen aşk konusunda detaycı bir yaklaşım sergilerken sıra savaşa gelince alelacele bir araya getirilmiş birkaç klişe unsurla durumu kurtarmaya çalışır.
 
Küçük köyün sakinleri “Büyük Bira-der’e” inat şarkılar söylemeye devam etmektedir. Eleştiri oklarının hedefinde ABD, İngiltere ve tabii ki Yugoslavya iç savaşında büyük rol oynayan Birleşmiş Milletler vardır. Ancak tüm bunların hikâyeye üstünkörü eklenmesi nedeniyle mevzu basit bir çamur atmadan öteye geçemez, üstelik haklı olduğu bir konuda eleştiri okları hedefine varamadan yere düşer. Kusturica’nın Yeraltı’sını (Underground, 1995) düşündüğümüzde Aşk ve Savaş’ın politik zeminindeki yapaylık göze çarpar. Aynı zamanda yönetmen, tüm savaş suçlarını Büyük Birader’e yükleyerek insanın vahşi doğasını göz ardı eder.
 
Aşk ve Savaş, başarılı filmografisiyle hatırlanan Emir Kusturica’nın geç döneminde acemi bir iş olarak yerini alıyor. Yönetmenin artık aşina olduğumuz zekice oyunlarını tekrar eden film, kara komediden aksiyona, oradan da drama sıçrayan yapısıyla seyircisine çok şey vaat etmese de iki saatlik keyifli bir seyri mümkün kılıyor.
 
 

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..