Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
26.01.2013 Kibarca Öldürmek Bir Kapitalizm Güzellemesi Ali Aslan

Siyasi liderlerin umut dağıtan, vaatler sıralayan, milli benliği yücelten, eski güzel günleri anımsatan televizyon konuşmalarının yarattığı kakofoniye boğulmuş karanlık ve pespaye bir mekân ve böyle bir mekânda kirli, sahtekâr, acımasız, şiddet düşkünü ve yasadışı faaliyetlerle iştigal eden erkek güruhunu sarmalayan tekinsiz bir hayat. Kibarca Öldürmek (Killing Them Softly)’in kadrajından Amerika’nın “gerçekliği” (Thomas Hobbes’a nazire yaparcasına) böyle gözüküyor. Bu fotoğrafta, son yıllarda ülkede yaşanan kapsamlı ekonomik sıkıntılar hiç şüphesiz büyük rol oynuyor. Haliyle film, günümüz Amerikan “gerçekliğine” sinik ve eleştirel bir bakış atıyor. Lakin filmin, ilk bakışta öyle gözükse de, kapitalist Amerikan toplumunun felsefi-kültürel bir eleştirisini yaptığını pek de söyleyemeyiz. Film kapitalizmden ziyade, kapitalist toplumu etkin bir şekilde işletemeyen siyaset kurumunu hedef alıyor.

 

Filme damgasını vuran, “Amerika bir toplum değil, bir işletmedir” repliği sıkı bir kapitalizm eleştirisi olarak algılanabilir. Fakat yönetmen ne bir adım öteye gidip kapitalizmin dışında, daha iyi ve alternatif bir düzene dair herhangi bir ipucu veriyor ne de anlattığı hikâye ile kapitalizmin iç çelişkilerini ortaya koyuyor. Hatta bu repliğin, bir eleştiriden ziyade, gerçekçilik temelinde olanı “olduğu gibi” kabul etme ve onaylamayı içerdiğini söyleyebiliriz. Kapitalizmi ideal düzen olarak benimsedikten sonra, Amerika’nın bir toplum değil de, işletme olduğunu kabul etmek neden sorun olsun? (Kısa bir not: Amerika dünyada insanların göğüslerini gererek açıktan kapitalistim diye övünebildikleri, kapitalist olmanın “utanılacak bir şey” olmadığı nadir memleketlerdendir). Şöyle ki, yaşanan sorunların kaynağında toplumsal sistemin üzerine bina edildiği kapitalizm değil, kapitalist toplumun doğru işlemeyişi var (yalnız filmde kapitalizmin ne şekilde doğru işlemediğine dair bir tartışmaya rastlayamıyoruz); bunun sorumlusu da elbette ekranlarda “boş boş” konuşan siyasilerden başkası değil.

 

Sızlanmayı Bırak ve Başının Çaresine Bak!

Bunu, yönetmenin eleştirilerini, özdeşim kurarak kendisine kulak vermemiz beklenen filmin başkahramanı Jackie (Brad Pitt) üzerinden dillendirmesinden anlıyoruz. Jackie, yasadışı kumar oynatan bir şebekenin üç kişi tarafından soyulmasının ardından, soyguncuları öldürmek için tutulmuş kiralık bir katildir. Jackie soyguncuları yakalayıp, kendine has bir şekilde “kibarca” öldürür. Sıradan bir aksiyon filmi izlenimi veren bu katmanın altında, yönetmenin Jackie ile kapitalizm arasında özdeşim kurduğu başka bir katman söz konusudur. Bu sayede, bir toplumsal sistem bir insanın şahsında tecessüm eder: Jackie kapitalizmdir, kapitalizm de Jackie. Haliyle, biz Jackie’yi dinlerken aslında bir insan değil, genel kapitalist bilinç konuşur. Bu bağ filmde, kapitalizmin de Jackie’nin de kurbanlarını kibarca, belli bir mesafeden, herhangi bir duygusallığa yer vermeden ve çaktırmadan öldürüyor olmalarında temellendiriliyor. Ayrıca ne Jackie ne de kapitalizm işledikleri cinayetler nedeniyle cezalandırılıyor; sosyal-Darwinci bir anlayışa yaslanan kapitalizme göre dünya, güçlülerin ayakta kaldığı bir yerdir; öyleyse, birilerinin özellikle de zayıfın ölmesinde bir tuhaflık yoktur.

 

Elbette, Jackie’yi bir anti-kahraman olarak sunarak, yönetmen bize yanlış üzerinden, doğruyu işaret ediyor olabilir. Yani bir kapitalizm güzellemesi değil, eleştirisi yapıyor olduğu iddia edilebilir. Lakin işlediği cinayetlerin ağır çekim ve âlâ müziklerle soslanarak estetize edilmesi bir yana, Jackie gayet aklı başında, bilinçli, gerçekçi ve sözü dinlenir bir otorite olarak adeta yüceltiliyor. Kapitalizmi eleştiren bir bakış açısı varmış gibi dursa da, Amerika’da hüküm süren kapitalist toplumsal gerçekliği (iyi veya kötü olduğunu tartışmadan) “olduğu gibi” kabul edip ona göre hareket etmekten başka bir şey yapmıyor, Jackie. O halde, yönetmenin tercihlerine saygı duymak başımızın borcu.

 

Yine, yönetmene göre, siyasiler sadece beceriksiz değil, aynı zamanda Amerikan toplumsal “gerçekliğini” çarpıtma çabaları da aşikâr. Bu noktada özellikle filmin sonunda, Jackie’nin ABD’nin ilk başkanlarından Thomas Jefferson’a yönelik ikiyüzlülük eleştirisini akıllara getirmeliyiz. Jackie’ye göre Jefferson, her ne kadar bir siyasi figür olarak insan eşitliğinden ve demokrasiden söz etse de, özel hayatında köle besleyen ve kölesini suiistimal eden birisiydi. Yani evvela iyi bir kapitalistti. Hal böyleyken, siyasi liderlerin ahlâki düsturlarla bezenmiş masallarına kulak asmanın bir faydası yoktur; düzeni “olduğu gibi” (güçlüler ve zayıflar arasında yaşanan ölümüne bir hayatta kalma mücadelesi) kabullenmeli ve herkes kendi başının çaresine bakmalıdır. Jackie, kapitalist toplum anlayışının belkemiği olan “Amerika bir toplum değil, bir işletmedir” sözlerinin devamında kapitalist toplumun bir başka düsturunu da ekler: “herkes kendi başınadır.” Burada bir eleştiriden daha çok bir yönlendirme söz konusudur; yani, “sızlanmayı kes, başının çaresine bak” mesajını verir (Amerikan) izleyicisine.  

 

Amerika kapitalist toplum anlayışına dayalı bir “özgürlükler ülkesi” değil midir? Öyleyse, özgürlüğün de bir bedeli vardır: kapitalizm tarafından “kibarca” ve usulca öldürülürken, dünyayı tek başına ve soğukkanlıca karşılamak.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..