Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
13.03.2011 Kurtlar Vadisi Filistin Bir Fantezinin Anatomisi Ali Aslan

Yakın zamanda yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre İsrail, ABD ile birlikte, Türkiye toplumunun tehdit algılamasında açık ara önde bulunuyor. Filistin halkıyla kurulan özdeşliğin son yıllarda daha da artmasının ve trajik Mavi Marmara olayının şüphesiz bu verilerde önemli bir payı var. Bu tehdit algısının öteki yüzü ise bu ülkelerin bir şekilde adalete hesap vermeleri ve cezalandırılmaları gerektiği duygusunun toplumda ağır basması. Fakat günümüz uluslararası güç dengeleri gözönüne alındığında, bu ülkelere reel olarak bir yaptırım uygulanması pek de mümkün değil. Bu imkânsızlık, hâliyle toplumun vicdanında tatmin edilmeyi bekleyen büyük bir arzu doğurmuş durumda. Bu durum sözkonusu arzunun reel siyaset alanı yerine sanal bir şekilde tatmin edilmesine yönelik girişimlere ortam hazırlıyor.

 

İkinci bir husus ise ülkenin tehdit algılamasında yaşanan değişimde temel etkenin, İsrail ve ABD’de yaşanan değişimden daha çok Türkiye’de yaşanan köklü değişimler olması. Türkiye’nin sosyal gerçekliğini uzunca bir süredir tanımlayan Kemalizm’in hegemonik konumunu kaybetmesiyle birlikte, toplumsal alanda doldurulmayı bekleyen büyük bir boşluk ortaya çıkmış durumda. Toplumsal alan boşluk kaldırmaz tespiti gereğince günümüzde bu boşluğun doldurulmasına ve toplumsal gerçekliğin inşasına yönelik farklı grupların mücadelesine tanık oluyoruz. En yalın ifadesiyle “yeni bir Türkiye” ortaya çıkıyor ve eldeki veriler toplumsal gerçekliğin inşasında ABD ve İsrail’in Türkiye’nin en önemli “öteki”leri hâline geldiğini gösteriyor.

 

Kurtlar Vadisi Irak ( 2005) ve Kurtlar Vadisi Filistin filmleri bu toplumsal ortamın ürettiği ve bu ortama hâkim sosyal gerçekliği şekillendirmeye çalışan milliyetçi-muhafazakâr projeler olarak karşımıza çıkıyor. Bu filmler -sinema da gerçekliğin inşası noktasında olabildiğince siyasetin içindedir- bir yandan toplumda tatmin edilmeyi bekleyen arzuları tatmin etmeyi hedeflerken (maddi getirisi de cabası) diğer yandan siyasal gelişmelere paralel olarak toplumda yeni arzular uyandırmayı ve uyanan milliyetçi-muhafazakâr arzuları pekiştirmeyi hedefliyor. Unutmamak gerek ki izleyene “sen bunu arzulamalısın” demek, “sen bu olmalısın” demekle aynı şey. Hâliyle her iki filmin temel mesajının, “bu bölge bizden sorulur” şeklinde olması hiç de şaşırtıcı değil.

 

Peki, arzu insan hayatında nasıl bir rol oynuyor? Psikanalitik açıdan birey olmak, eksikliğin kabul edilmesiyle başlar. Biyolojik bir varlıktan toplumsal bir varlığa geçiş, yani ikinci doğum, insanda eksikliği yerleştirerek onu normal bir birey hâline getirir. İnsanın eksik olmasının temel nedeni, “ben”in kendini dayandırdığı zeminin hep kendi dışında olmasıdır. Meselâ bizi temsil eden ismimiz dahi bize ait değildir; bize bu ismi başkaları vermiştir ve başkaları da aynı isme sahiptir. İkinci doğumla birlikte hayat, bu eksikliği gidermek için verilen beyhude çabayla geçer. Bu çaba beyhudedir, çünkü kaybedilenin tekrar elde edilmesi imkânsızdır. Bizi normal bireylere dönüştüren tam da bu imkânsızlıktır. Bir bütün olarak kendinde olma hâli, sembollerin ve dilin dünyasına girmeyi kabul etmekle adeta ellerimizin arasından kayıp gitmiştir. Bir tarifi yoktur kaybedilenin; sanki hiç tecrübe edilmemiş gibidir. Bundan sonra insan kaybedilenin yerine bir şey koymaya, kendi dışında bir şeylerle özdeşim kurmaya ve onu telâfi etmeye girişecektir. Dışarısı aynı zamanda insan için bir fırsattır da. Kendini umutsuzca imge, sembol ve dilin dünyasında aramaya koyulur insan; hep bir şeylerin peşinden seğirtir, çünkü insandaki eksiklik, giderilmeyi bekleyen amansız bir arzu doğurmuştur. Arzu fanteziyi tetikler. Fantezi ve bu fantezinin somutlaştığı arzu nesneleri elde edildiklerinde bize kaybettiğimiz bütünlük hissini verirler. Fakat her elde ediş hüsranla sonuçlanır. Maalesef dilin dünyası da insan kadar eksiktir; gerçeklik hiçbir zaman tam olarak sembolize edilememekte ve bütünüyle ele geçirilememektedir. Özetle eksikliğin ağına düşmüş olan insan, bir nevi tatmin edilmesi imkânsız bir arzunun kölesidir. Bu arzunun dipçiklemesiyle dışındaki imgesel ve sembolik dünyaya dair fanteziler kurar. İnsanın yazgısı kendi kendisinin hayalini kurmak, dilin dünyasında kendisinin peşinden koşmak ve hiç bir zaman ulaşamamaktır. İnsan imkânsızlığın çocuğudur.

 

İnsanın bu oldukça renkli dünyasında sosyo-politik fanteziler önemli yer tutar. Bir sosyal düzen inşa etmek, insanı bir nebze tam, yani “evinde” hissettirebilir. Anlamın bir süreliğine sabitlenmesi demek olan düzen, bir güvenlik ve bütünlük hissi oluşturur insanda. Çünkü “ben”in zemini dışarda, “objektif” olandadır. Bu hâliyle düzenin kurulduğu sosyal gerçeklik temsillerden müteşekkildir, sembollerle örülüdür; kurgusaldır ve sürekli inşa hâlindedir. Anlamın referans noktası kayıptır. İnsan fantezileri, yani sosyo-politik kurgulamaları anlamın sabitlenmesini amaçlar. Ne yazık ki gerçek olanın tam olarak sembolize edilememesi, her sosyal gerçekliğin eksik olması sonucunu doğurur; bu durum anlamın bir seferde ve sonsuza dek sabitlenmesinin önüne geçer. İnsanlar herkesi içine alan bu sosyal alanda anlamı sabitleme, sosyal gerçekliği inşa etme mücadelesi verirler. Sembolizasyon ve temsil çabası politik olanın tam da merkezinde yer almaktadır. Bu açıdan insan da tam anlamıyla politik bir hayvandır.

 

Bu çerçevede Kurtlar Vadisi Filistin’de -her eylemde olduğu gibi- belli bir sosyal gerçeklik inşa çabası ve bu bağlamda ortaya çıkan fanteziyle karşılaşıyoruz. Fantezinin en önemli unsuru imkânsızlığıdır. Daha da önemlisi bu imkânsızlığın, engellenmiş bir imkânlılık şeklinde sunulmasıdır. Yani sanki insan en temel arzusuna, kendinde bir bütünlüğe ulaşacaktır da, biri veya birilerince engellenmektedir. İnsanın yaşadığı trajediye karşı geliştirdiği bir savunma mekanizmasıdır bu. İnsan varoluşuna damgasını vuran eksiklik ve hayal kırıklığı, bir “öteki” kurgulamayı, bir suçlu bulmayı elzem kılmaktadır. “Öteki”, kendimize kavuşmak ve bütünlüğümüze ulaşmak için elimizi her uzatışımızda karşılaştığımız aşılmaz engeldir. “Biri” olmaya çalıştıkça, bizi kendimiz olmaktan alıkoyacak hep bir “öteki” de var olacaktır. Kurtlar Vadisi Filistin’nin ortaya koymaya çalıştığı “öteki” hiç şüphesiz İsrail’dir. “Bölgenin bizden sorulması” fantezisinin önündeki temel engeldir İsrail. Yahudilerden ayrı olarak İsrail devleti -Amerikalı Yahudi tur rehberinin İsrailli yetkililerle yaşadığı yabancılaşmanın senaryoya monte edilmesi bunu göstermektedir- “ben”in taşıdığı tüm erdemlerin ve değerlerin olumsuzuna sahiptir. “O”, “acımasızdır”, “küstahtır”, insanlık için “zararlıdır”. Daha da ötesi, bir savaş makinesi gibi işleyen bu kanserli mekanizma, içerden kendi silahlarıyla yok edilmeyi “hak etmektedir”.

 

Hemen belirtmeliyiz ki burada bizim için önemli olan İsrail’in ne olduğu ya da ne yaptığı değildir –kaldı ki herhangi bir şeyin ne olduğu nereden bakıldığına göre farklılık arz etmektedir. Burada bizim için önemli olan İsrail’in nasıl anlamlandırıldığı ve Kurtlar Vadisi Filistin’nin sembolik dünyasında nerede yer aldığıdır. Bu açıdan Kurtlar Vadisi Filistin’de İsrail’in “öteki” olarak kurgulanması, Filistinlilerin çektiği acıları dile getirmenin ve yanlarında durmanın ötesinde bir anlam taşımaktadır. Neden İsrail’i cezalandıran Filistinliler değil de Türkiye’den özel görevlendirmeyle bölgeye giden üç kafadardır sorusu bu durumu açık etmektedir. Filmde yerel halkın katkısının sadece yardım etmekle sınırlı olduğunu görüyoruz; özne konumunda olanlar ise Türkler. Başka bir ifadeyle Filistin’i Filistinliler için işgal altından kurtaranlar Türkler. Filmde konu edilen hâliyle mesele, Filistinlilerden daha çok Türklerin meselesi, Türklerin fantezileri.

 

Özetle Kurtlar Vadisi Filistin’de milli onurun zedelenmesi, işgale karşı eli kolu bağlı olmanın doğurduğu kızgınlığın ve yanı sıra narsisizmin tetiklediği gerginliğin sert bir şekilde boşaltılmasına şahit oluyoruz. Filmin finalinde Filistin’in işgal altındaki toprakları kurtarılarak -üstelik meşhur duvarın tankla delinmesiyle- vaad edilen arzu nesnesine sahip oluyoruz. Bu bizde bir anlık tatmin duygusu oluşturuyor; ama sadece bir anlık. Aynı şekilde İsrail’in, fantezisi kurulan Türkiye’nin “öteki”si olarak inşa edilme çabasını görüyoruz. Bunlarla birlikte kurulan fantezinin boyutları düşünüldüğünde Kurtlar Vadisi Filistin’nin bir şekilde toplumda artan özgüveni yansıttığını da gözden kaçırmamak gerekir.  

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..