Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
27.07.2013 Man of Steel Süpermen'in Serüveni Ali Aslan

Zack Snyder’ın yönetmenliğini ve Christopher Nolan’ın senarist ve yapımcılığını üstlendiği Man of Steel (Çelik Adam, 2013) ünlü çizgi roman kahramanı Süpermen’i bir kez daha ekranlara taşıyor. Film, kıyametin eşiğindeki Kripton gezegeninde yaşanan siyasi karmaşayla açılıyor. Gezegenin önde gelenlerinden Jor-El (Russell Crowe), Kripton ırkının devamı için yeni doğan oğlu Kal-El (Henry Cavill)’e bu ırkın tüm genetik sırlarını yükleyerek bir roket ile daha genç bir gezegen olan dünyaya gönderir. Kal-El Amerika’nın Kansas eyaletinde bir çiftçi ailesi tarafından bulunup büyütülür. Kent ailesinin Clark adını verdiği Kal-El, zamanla bu dünyadan olmadığının farkına varır, diğer çocuklardan farklı ve üstün özelliklere sahiptir. Bu duygunun verdiği yalnızlık ve merak duygusuyla kim olduğunu araştırmaya başlar. Otuzlu yaşlarda en sonunda kim olduğunu öğrenir. Fakat bu sır yerel bir gazetede çalışan Lois Lane (Amy Adams) tarafından da öğrenilir. Böylece Kal-El’e Süpermen adını veren Lane ile Kal-El’in kaderi birbirine bağlanır.

 

Bu arada, yok olan Kripton’dan kurtulan tek kişi Kal-El değildir. Kripton gezegeninden ceza alıp uzaklaştırılan General Zod (Michael Shannon) ve adamları da kurtulmayı başarır. Yersiz yurtsuz kalan Zod ve adamları, Kal-El’in bedenine yüklenen genetik sırların peşine düşer ve sonunda Kal-El’in uzayda yerini tespit etmeyi başarır. Kal-El’in aksine Zod, insanlarla dünyayı paylaşmak istemez, Kal-El’i öldürüp genetik sırları alarak Kripton’u dünyada yeniden inşa etmek, dünyayı Kripton’a dönüştürmek ister. Bunun üzerine Zod ile Süpermen arasında büyük bir mücadele başlar. İnsanların (daha doğru ifadeyle Amerikan ordusunun) yardımıyla mücadeleyi Süpermen kazanır ve dünya yok olmaktan kurtulur.

 

Bir Amerikan Popüler Kültür Nesnesi Olarak Süpermen

Bir çizgi roman kahramanı olarak doğan Süpermen, Amerikan popüler kültürünün en önemli nesnelerinden biridir. Amerika’nın da ötesinde modern Batı medeniyeti açısından bakıldığında Süpermen, derin bir felsefi krizin yaşandığı düşünce-kültür ortamının bir ürünü olarak görülebilir. Modernite tüm diğer otoriteleri bir kenara iterek insanı varlık hiyerarşinin merkezine, en tepe noktasına yerleştirmiş ve “egemen” yani “özne” kılmıştır. Buna göre, egemen insan dünyayı istediği gibi tasarlayarak cenneti yeryüzünde inşa edecektir. Süpermen hem bir fikir hem de bir popüler kültür nesnesi olarak tam da bu inancın ciddi yara aldığı bir tarihi-toplumsal ortamda, 1933 yılında doğmuştur. Bu noktada özellikle, insanın başaramadığını, mevcut tüm ahlâk ve toplumsal kuralları zorlayarak insanlığı daha ileri taşıyacak übermensch (Süpermen ya da “üstün-insan”)’in devreye girmesi gerektiğini iddia eden Friedrich Nietzsche’nin (ölüm yılı 1900) modernitenin çanına ot tıkayan düşünür olduğu akıllara getirilmelidir. 

 

Sadece Amerika bağlamında ele alındığında, Süpermen ülkenin “Büyük Buhran” ile sarsıldığı 1930’lu yılların toplumsal psikolojini yansıtmaktadır. Ekonomik ve sosyal yıkımın yarattığı bu korku ortamında insanlar, insanın kurduğu siyasi mekanizmaların karşılaşılan sorunlarla başa çıkamayacağı inancına kapılmıştır. Bu ortamda Süpermen, süper güçlerle donanmış birinin çıkıp gelmesi ve sorunları bir çırpıda halletmesi umudunun toplumsal dışa yansımasıdır. Lakin bu yıllarda Süpermen, daha çok yolsuzluklar ve yoksullukla mücadele eden ve Amerikan Başkanı Franklin D. Roosevelt’in 1933-1936 yılları arasında uygulamaya koyduğu “yeni düzen” (The New Deal) politikalarının yarattığı umut ışığında “solcu” bir kahraman olarak karşımızda durmaktadır. 

 

Amerika ile ilgili bir başka boyut ise Süpermen’in tüm Amerikalılar gibi bulunduğu topluma bir “göçmen” olarak gelmiş olmasıdır. Bu haliyle Süpermen en temelde bir göçmen hikâyesidir. Kahramanımızın yaşadığı “çifte kişilik” (bir yandan sıradan vatandaş Clark Kent, diğer taraftan Süpermen olmak) ve uyum problemi birçok Amerikalı için oldukça bilinen bir durumdur. Bu özellikle Amerikan toplumunun genelinden dini-kültürel farklılıklar taşıyanlar için daha da bilindik bir problemdir. Bu noktada, Süpermen’in yaratıcılarının Amerika’ya anne-babaları göç etmiş iki Yahudi lise talebesi (Jerry Siegel ve Joe Shuster) olduğunu hatırlatmak gerekir. Süpermen, göç ettikleri toplum tarafından dışlanma korkusu ile bu iki göçmen çocuğunun göç ettikleri topluma uyum sağlayacakları ve büyük katkılar yapabilecekleri mesajı vermeleri açısından önemlidir. Bu aynı zamanda “Amerikan rüyası” hedefinin kabul edildiği, beraberinde getirilen kültürün koyduğu ideal yaşamın bir kenara bırakıldığı ve asimile olmaya rıza gösterildiği anlamına gelmektedir. Bu noktada, göçmenlerin kendi kültürlerini toplumsal uyumsuzluğa yol açarak başarısız olmalarına sebep olabilecek ciddi bir tehdit olarak görmeleri ile Süpermen’i alt eden ve hatta öldüren yegâne şeyin geldiği gezegene ait Kriptonit maddesi olması ilginç bir benzerlik taşımaktadır.

 

Yine yaratıcılarının dini-kültürel kimliğine atıfla iddia edildiği gibi, Süpermen birçok açıdan Hz. Musa’nın hikâyesine benzemektedir. Hz. Musa’nın ailesi tarafından firavunun katliamından korunmak için Nil nehrine salınıvermesi ile Süpermen’in babası tarafından yok olmakla karşı karşıya kalmış Kripton’dan dünyaya kaçırılması oldukça paraleldir. Hz. Musa’nın daha sonra mucizeleri yani süper güçleriyle firavuna karşı verdiği mücadele ile Süpermen’in süper güçlerini kullanarak kötülüklerle mücadelesi ve dünyayı kurtarması arasındaki benzerlik de akılda tutulmalıdır. Yine Süpermen’in asıl ismi olan Kal-El’in İbranice “Tanrı’nın sesi” anlamına yakın düştüğü yönünde iddialar da mevcuttur.   

 

Günümüzde Süpermen

Siegel’in Süpermen’i, babasını kaybetmiş (Siegel’ın babası 1932 yılında bir hırsız tarafından öldürülmüştür) bir göçmen çocuğunun her şeye gücü yeten ve onu koruyan bir baba figürüne duyduğu özlemi yansıtmasının yanında yukarıda değinildiği gibi Yahudiliğin simgesel dünyasının izlerini de taşımaktadır. Haliyle Süpermen en başlarda, Yahudi Tanrısı ve şeriatına uygun şekilde, düşmanlarına karşı sert, acımasız ve içinde yaşadığı toplumla daha mesafeli, sosyal adaletsizlikle mücadele eden bir kahramandır. Süpermen zamanla yumuşak huylu, toplumsal normlarla olabildiğince uyumlu ve naif bir kimliğe bürünmüştür. Aynı şekilde, kurulu düzene olan muhalifliğinin yerini daha çok devlet otoritesinin yetersiz kaldığı boşlukları doldurmak almıştır. Kısaca, Süpermen’in zamanla Amerikanlaşması, Hıristiyanlaşması ve muhafazakâr-sağcılaşmasından bahsetmek mümkündür.

 

Snyder ve Nolan Çelik Adam’da bu trend’e ellerinden gelen katkıyı yapmaktadırlar. Bu ikilinin elinde Süpermen’in adeta İsa Mesih’e dönüştüğünü görüyoruz. Olabildiğince fedakâr, cesur ve iyi kalpli bir görüntü çizen Süpermen, kendisi gibi bu gezegenden olmayan Zod’a karşı insan ırkını kurtarmak için mücadele vermektedir. Burada bir nevi kıyamet öncesine, yani Mesih ve Deccal arasındaki mücadeleye şahit olmaktayız. Süpermen’in Zod’la savaşmaya başlamadan önce bir kiliseye yaptığı ziyaret ve kilisenin papazı ile yaptığı kısa sohbet Süpermen’in mücadelesine bu Hıristiyani rengi verme ve mesajı somutlaştırma gayreti olarak okunabilir.    

 

Süpermen’in devlet otoritesiyle ilişkisi de muhafazakâr Nolan’ın Batman’i ile benzerlikler taşımaktadır. 1930’ların Süpermen’inin aksine, kötülüğün kaynağı mevcut yapılar değil, dışarısıdır (Zod tehditi mesela). Süper kahramanımız bu kötülüklerle mücadelede devlet otoritesinin zayıf kaldığı noktada devreye girmekte, toplumda birleştirici bir rol oynamakta ve otorite boşluğunu doldurmaktadır. Aynı zamanda, öldürmemek ve orantısız şiddet kullanmamak konusunda gösterdiği gayretler göz önüne alındığında sıradan insanlar için geçerli toplumsal hukuk kurallarına da elinden geldiğince riayet etmektedir. Lakin fırsat doğduğunda kendisini devlet otoritesinin dışında görmekten de imtina etmemektedir. Mesela filmin son sahnesinde bunu açık bir şekilde görmekteyiz. Süpermen ile karşı karşıya kaldıklarında, Süpermen insanoğluna ve tabii ki devlet otoritesine “benimle yaşamayı öğrenseniz iyi olur” demektedir. Siyaseten bu durumu, gerçekte bir Süpermen olmadığına göre, siyasi otoritenin bazı hallerde, yani “olağanüstü hal”de, hukukun dışına çıkabileceği şeklinde anlayabiliriz. Bu da 11 Eylül sonrası Amerika’sında muhafazakâr-sağcı kanatın açıkça destek verdiği bir siyasi fikirdir.

 

Film aynı zamanda, Süpermen’in giysisinin üzerindeki “S” simgesinin Kripton gezegeninde “umut” anlamı taşıdığının altını kalın harflerle çiziyor. Ekonomik sıkıntılarla boğuşan günümüz Amerika’sında insanların şüphesiz en fazla duymak isteyeceği kelime “umut” olacaktır. Zod ve adamlarının dünyayı istilası bu haliyle ekonomik krizin de bir sembolü olarak görülebilir. Zod’ın gemisinin Amerikan ekonomisinin kalbi Wall Street’i anımsatan bir bölgeyi yutma sahnesi bunu bir şekilde imlemektedir. Süpermen ve insanoğlunun Zod’a karşı zaferi de bir bakıma ekonomik krize karşı bir zaferi temsil etmektedir.    

 

Sonuç olarak, karşılaşılan toplumsal sıkıntılara yönelik insan-üstü otoritelerin çözüm sunması bazılarına göre bir nevi umut tacirliği ve otoriterleşme emaresi olarak görülmektedir. Fakat görünen o ki, bu tarz yapımların artış göstermesi ve ilgi görmesi aynı zamanda insanoğlunun kadim korkularından bir türlü kurtulamadığının ve başaramadığının bir göstergesi olarak da görülebilir.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..