Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
21.01.2012 Demir Leydi Dengeli Olmaya Çalışan Bir Thatcher Biyografisi Ebru Afat

Geliştirdiği toplumsal sözleşme teorisi ile modern siyaset felsefesinin temellerini atan İngiliz düşünür Thomas Hobbes (1588-1679), ideal bir siyasal düzenin özelliklerini incelediği eseri Leviathan’da, herkesin herkesle savaştığı “doğa hali” ile bireylerin belli sınırlar dahilinde hareket ettikleri “siyasal düzen” arasında bir ayrım yapar. Hobbes’a göre insan doğasında üç temel çatışma nedeni bulunur: Rekabet, güvensizlik ve kibir (glory). (1) Modern iktisat düşüncesinin kurucularından biri kabul edilen İskoç filozof Adam Smith (1723-1790) ise, homo economicus olarak tanımladığı insan tekinin, kendi kişisel çıkarlarını ararken toplumun çıkarı için çalıştığını, üstelik de bunu, gerçekte o amaçla çalışması halinde etkili olacağından çok daha etkili biçimde yaptığını öne sürer. (2) Günümüz Batı siyaset ve ekonomi felsefesinin ana hatları büyük ölçüde, Hobbes ve Smith gibi kurucuların yanı sıra, John Locke (1632-1704), David Hume (1711-1776), David Ricardo (1772-1823) ve John Stuart Mill (1806-1873) gibi yine İngiliz ve İskoç düşünürlerin eseridir.

 

İngiltere’nin küresel bir imparatorluğa dönüşmeye başladığı 17. yüzyıldan yerini bir başka Anglo-Sakson gücü olan ABD’ye terk ettiği 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar geçen dönemde Britanya Adaları, sadece büyük filozoflar değil, önemli devlet adamları da yetiştirmiştir. 18. yüzyıldan itibaren parlamentonun yönetimde kademeli olarak artan rolü sayesinde meşruti monarşi sistemini geliştiren İngiltere’de, Benjamin Disraeli’den Winston Churchill’e kadar uzanan isimler, güçlü sivil siyasetçilerin en başarılı örnekleri olarak tarihe geçtiler. İşte böylesi bir düşünsel ve pratik siyaset geleneğini kurumsallaştıran İngiltere’nin ilk kadın başbakanı olan Barones Margaret Thatcher’ın biyografisinden kesitler içeren Demir Leydi (The Iron Lady, 2011) sinema perdesiyle buluştu. Mama Mia! (2008) filmiyle tanınan İngiliz yönetmen Phyllida Lloyd ile İngiliz oyun yazarı ve senarist Abi Morgan gibi deneyimli iki ismin elinden çıkan Demir Leydi, Amerikalı efsanevi oyuncu Meryl Streep’in başroldeki performansıyla adeta parmak ısırttığı bir çalışma olarak ön plâna çıkıyor.

 

1979-1990 yıllarında İngiltere’yi yöneten Thatcher’ın özellikle siyasete atılmasına giden süreçteki hayatı ile başbakanlığı sırasında yaşanan önemli olaylar, BBC yapımı çeşitli yarı belgesel ve kurmaca TV filmlerine konu olmuştu. Ancak lideri olduğu Muhafazakâr Parti’ye üç dönem üst üste seçim kazandırarak elinde tuttuğu uzun iktidarı sırasında aldığı tartışmalı kararlarıyla sevildiği ölçüde nefret edilen kutuplaştırıcı bir figüre dönüşen Thatcher’ın yaşamı, ilk defa Demir Leydi ile tüm dünyada izlenebilecek uzun metraj bir dram halinde peliküle aktarıldı. Thatcher’ın hâlâ yaşıyor olması hasebiyle diğer politikacı biyografilerinden farklılaşan Demir Leydi, parlamentodaki bir tartışma sırasında Thatcher’ın mirasını sahiplenmekten gurur duyduğunu söyleyen İngiltere’nin mevcut muhafazakâr başbakanı David Cameron tarafından çok erken yapılmakla eleştirildi. Thatcher’ın alzheimer ile mücadele ettiği bugünkü yaşamından sahnelerle başlayıp başbakanlıktaki yıllarına flashback yaparak ilerleyen Demir Leydi’de Streep’in oyunculuğunu çok beğendiğini belirten Cameron, sıra dışı bir başbakanın özelliklerinden ziyade yaşlılık ve bunamanın etkilerine odaklandığını iddia ettiği filmin daha ilerideki bir tarihte çekilmesi gerektiğini ifade etti. (3)

 

Siyaset Oyununda Bir Kadın

Margaret Thatcher, hiç şüphesiz yakın dönem siyaset tarihinin en önemli liderlerinden biriydi. Bireyin sınıfsal konumunun politik tercih ve kariyerini belirlemede hayati önem taşıdığı İngiltere’de, alt-orta sınıftan gelmesine rağmen Adam Smith’in homo-economicus anlayışını içselleştiren hırslı bir kadın olarak parlamentodan başbakanlık konutu Downing Street No.10’a giden yolu kat etmeyi başarmıştı. 1925’te İngiltere’nin doğusundaki Lincolnshire’da bir bakkalın kızı olarak doğan Margaret Roberts, çalışkanlığı ve zekâsı sayesinde Oxford Üniversitesi’ne kabul edilerek İngiltere başbakanlığına giden süreçte ilk stratejik adımını atmıştı. Üniversite yıllarında politika ile ilgilenmeye başlayan genç Margaret, zengin bir işadamı olan Denis Thatcher ile evlenerek sınıf atlamasıyla birlikte tüm enerjisini, dünyanın genelinde olduğu gibi İngiltere’de de erkeklere ait bir alan olarak görülen politikada ilerlemeye yoğunlaştırdı. 1959’da Muhafazakâr Parti milletvekili olarak parlamentoya giren Margaret Thatcher, 1970-74 yıllarında Eğitim Bakanlığı görevi yaptıktan sonra 1975’te Muhafazakâr Parti’nin lideri seçildi. Ve devlet yardımlarını hedef alan, küçük işletmeleri öne çıkaran ve ekonomik büyüme vaat eden söylemleri ile 1970’ler boyunca ödünsüz sendikaların grevleri, öğrenci hareketleri ve ekonomik durgunluktan bunalmış orta sınıf İngilizleri harekete geçirerek 1979 seçimlerinde partisine büyük bir seçim zaferi kazandırdı.

 

Demir Leydi, sürekli eski günlerini hatırlayan bugünkü yaşlı ve yalnız kadın ile geçmişin muktedir lideri arasında gidip gelirken, Thatcher’ın, siyasi hayatı boyunca onu her daim destekleyen eşi Denis ile ikiz çocukları Mark ve Carol’dan ibaret çekirdek ailesinde yaşadığı sorunlara da incelikle değiniyor. Filmin başında artık hayatta olmayan eşinin hayaletini gören, kendisiyle ilgilenen kızı Carol’a soğuk davranırken Güney Afrika’ya yerleştiği için çok özlediği oğlu Mark’ın adını dilinden düşürmeyen ve bunamadığını göstermek için çırpınan bir kadınla karşılaşıyor ve ona sempati duyuyoruz. Sonra bir anda bu yaşlı kadının o pek haşmetli iktidar günlerine gittiğimizde görünen manzara, androjen bir güç abidesinin kadife eldivenli demirden elindeki altın küre şeklini alıyor. Ve bu elin metalden parmaklarının İngiltere’nin çehresini, kafasındaki doğru yönünde ve insan faktörünü hiç hesaba katmadan, duygulardan arınmış bir halde değiştirmesini izlerken içimizdeki sempati damlaları da hızla buharlaşıyor.

 

Demir Leydi, Thatcher dönemindeki siyasi gelişmeleri anlatırken hem oyunculuk hem de dramatize etme aşamasında dengeli giderek, solcular ve liberallerin şeytanlaştırdığı, çoğu muhafazakarın ise İngiltere’yi yeniden ayağa kaldıran lider sıfatıyla kahramanlaştırdığı Thatcher’ın nötr bir portresini çizmeyi çalışıyor. Her ne kadar Kraliçe 1. Elizabeth, Kraliçe Victoria gibi güçlü kadın monarkların taç giydiği bir tarihi mirası paylaşsa da parlamenter siyasette kadınların esamisinin okunmadığı bir ortamda başbakan olan Thatcher, bazı feminist çevrelerde kadınların siyasetteki önünü açan bir rol modeli kabul ediliyor. Dolayısıyla da Demir Leydi projesi gündeme geldiğinde, kadın yönetmen ve kadın senaristin çekeceği bir Thatcher filminin, kadın başbakanın hatalarını göz ardı edebileceği önyargısı medyada ve İngiliz sinema çevrelerinde oldukça hâkimdi. Fakat Phyllida Lloyd ve Abi Morgan’ın, çıkardıkları işle bu önyargıyı boşa çıkardıkları rahatlıkla söylenebilir. Thatcher’ı tanımayan izleyiciler, filmden çıktıktan sonra ne muhaliflerinin istediği gibi su katılmamış bir canavar, ne de taraftarlarının beklediği gibi büyük bir kurtarıcı ile tanışıyorlar. Gördükleri çok etkili ve bir o kadar da irrite edici bir politikacı. Ne daha azı ne de daha fazlası.

 

Falkland Zaferi’nden Yalnız Lidere

2. Dünya Savaşı’nı yaşayan ve siyasete bakışı Soğuk Savaş mantığıyla belirlenen Thatcher’a “demir leydi” sıfatı, Doğu bloğuna karşı Batı bloğunun asla taviz vermemesini savunduğu için, dönemin Sovyetler Birliği yetkilileri tarafından verilmişti. Filmde ön plâna çıkarılan 1982 Falkland Savaşı, 1984 Grand Hotel suikast girişimi ve 1990’da Geoffrey Howe’un başbakan yardımcılığı görevinden istifa etmesi olayları sırasında takındığı katı tutum,  Thatcher’ın “demir leydi” sıfatı fazlasıyla hak ettiğini zihinlere kazıyan enstantaneler içeriyor. 1982’de cunta yönetimindeki Arjantin’in, üzerinde yaşayanların çoğu İngiliz vatandaşı olsa da hukuki statüsü Arjantin ile İngiltere arasında çözüme kavuşmamış Falkland Adaları’nı işgal etmesi, İngiltere’nin yeni muhafazakâr iktidarı için büyük bir nimet işlevi görmüştü. Zira Falkland, içeride özelleştirmeler, sosyal kesintiler ve piyasaların deregülasyonu gibi neo-liberal uygulamaları büyük tepki çeken Thatcher’a, estirdiği milliyetçi rüzgâr sayesinde gücünü konsolide etme fırsatı sunmuştu. Demir Leydi, diplomasiyle çözülebilecek bir krizin Thatcher elinde nasıl çatışmayla sonuçlandırılan bir güç gösterisine evirildiğini gözler önüne seriyor. Thatcher’ın insan hayatını hiçe sayan çatışmacı tavrının, politikanın maskülen dünyasında var olmaya çalışırken oyunu erkeklerin kurallarıyla oynamak zorunda hisseden ve bunu yaparken de birçok erkek siyasetçiden daha şahin ve daha militarist olabilen kadın siyasetçinin açmazlarını çok iyi hissettiriyor.

 

Kuzey İrlanda’nın bağımsızlığı için savaşan İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu (IRA) örgütünün, 1984’te başbakan ve birçok bakanın kaldığı Brighton’daki Grand Hotel’i bombalamasından sonra, ölümden kıl payı kurtulan Thatcher’ın eşi ile birlikte oturduğu otomobilden endişeli gözlerle alevler içindeki binaya baktığı sahne, filmin en çarpıcı anları arasında yer alıyor. 1979’dan itibaren yanında yer alan ve onu meslektaşlarının sadakatini çok fazla sınamaması yönünde uyaran Geoffrey Howe’un, 1990’da bakanlar kurulunda çocuk gibi azarlanmasından sonra istifa ettiği kareler ise, kendine çok fazla güvenip güç zehirlenmesi içine giren her lider gibi Thatcher’ın da kendi sonunu aslında kendisinin hazırladığını güzel yansıtıyor.  Thatcher’ın dozu gittikçe artan alaycı, aşağılayıcı ve ben bilirimci otoriter tavrı, Howe gibi bir sadakat abidesi için bile artık katlanılamaz dereceye geliyor. Howe’un istifası Muhafazakâr Parti’deki genel başkanlık yarışını kızıştırıp hiç de beklemediği bir anda Thatcher’ın hem parti liderliği hem de başbakanlıktan istifa etmesine gidecek sürecin kapısını açıyor. Sovyetler Birliği’ne karşı var gücüyle mücadele eden Thatcher, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılıp Soğuk Savaş’ın Batı dünyasının zaferiyle sona ermesine tanıklık etmiş ama zaferin tadını çıkaramadan siyaset sahnesini terk etmek zorunda kalmıştır. Demir Leydi, Thatcher’ın yenilgisinin ayak seslerinin zaferinin çekirdeğinde büyümesinin, yani kendi gücüne hayranlık duyan bir liderin ayağının altındaki halıyı kendisinin kaydırmasının hikâyesidir kısaca.

 

Margaret Thatcher ismi geçtiğinde en çok kullanılan kelimelerden birisi hırstır. Demir Leydi, Thacher’ın en baskın özelliğinin, hırstan daha çok, Hobbes’un insan doğasındaki üç temel çatışma nedeninden biri adını verdiği kibir olduğunu düşündürüyor. Thacher’ın kibri, sadece etrafındaki mesai arkadaşları ve ailesini etkilemekle kalmaz, eski güzel günlerin hasretini çeken İngiliz toplumunun sıradan bireylerine de hızla yayılır. Shane Meadows’un Falkland ertesi İngiltere’sinden bahsettiği sert filmi This is England (2006), ülkenin uzun durgunluk yıllarından sonra ciddi bir büyüme yaşadığı Thatcher döneminin kibirli küçük insanlarının iç karartıcı bir portresini sunar. Lakin Thatcher zamanları, bazıları için büyük iş olanaklarının doğduğu altın günlerdir aynı zamanda. Her şeyde olduğu gibi madalyonun bir de öteki yüzü vardır. Zaten hep öyle değil midir? Bazılarının kaybı daima bazılarının kazancıdır. Bugüne kadar böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olmayacağına dair bir belirti henüz ufukta görünmemektedir. Peki, kim ne kadar kazanırsa ve kim ne kadar kaybederse adalet sağlanır? Siyaset denilen mekanizma da zaten bunun için yok mudur? Kayıplar ve kazançlar arasında denge kurma oyunudur siyaset. Margaret Thatcher, bu oyunun en haşin oyuncularından biriydi. Ve her oyunda olduğu gibi zamanı gelince yerini yeni oyunculara bırakarak tarih sahnesindeki yerini aldı. Günahları ve sevaplarıyla…



(1) Philippe Corcuff, Siyasetin Büyük Düşünürleri: Siyaset Felsefesinde Eleştirel Güzergâhlar, çev. Aziz Ufuk Kılıç, İstanbul, Versus Kitap, 2008, s. 28-29.

(2) Adam Smith, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, 2006.

(3) “David Cameron: Thatcher film ‘made too soon’”, BBC News,  6 January 2010, http://www.bbc.co.uk/news/uk-politics-16439209

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..