Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
31.01.2013 NO Neo-Liberalizmin 'Hayırlı' Zaferi Ebru Afat

Latin Amerika coğrafyasının en gelişmiş ülkelerinden biri olan ve Pablo Neruda, Victor Jara ve Isabel Allende gibi sanatçılarıyla tanınan Şili, 1973 yılında gerçekleşen bir askeri darbeyle hafızalara kazınmıştı. Sol koalisyon Unidad Popular adayı olarak girdiği 1970 seçimlerini kılpayı kazanıp iktidara gelen Devlet Başkanı Salvador Allende, sosyalist programını uygulamaya başlayınca, kıtanın kuzeyindeki süper güç ABD'nin büyük tepkisini çekmişti. Arka bahçesi olarak algıladığı Latin Amerika'da, dönemin Soğuk Savaş şartlarında sosyalizmin hamiliği rolünü üstlenen Sovyetler Birliği ile yoğun bir nüfuz mücadelesine giren ABD, bölgedeki sosyalist eğilimli yönetimleri deviren askeri darbeleri desteklemeye dair programlar geliştirmişti.

 

11 Eylül 1973 tarihinde General Augusto Pinochet tarafından düzenlenen askeri darbeyle devrilen Allende, Başkanlık ofisi olan La Moneda Sarayı dışına sağ çıkamadı. Yönetimi devralan Pinochet'nin liderliğindeki askeri cuntanın açıklamasına göre Allende, Küba Lideri Fidel Castro’nun kendisine hediye ettiği silahla intihar etti; taraftarlarına göre ise darbeciler tarafından öldürüldü. (1) Fiilen 1990'a kadar sürecek askeri cunta yönetiminde işkence, gözaltında kaybolma, yargısız infaz, sürgün vb. insan hakları ihlallerinin en ağır boyutlarda yaşandığı Şili, aynı zamanda Amerikan Şikago Okulu tarafından geliştirilen neo-liberal ekonomi politikalarının bir nevi uygulama sahası işlevi gördü.

 

1976 doğumlu Pablo Larrain, ülkesi Şili'ye büyük acılar yaşatan Pinochet döneminin birey ve toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini kendine dert edinmiş bir yönetmen. Şili'nin kılcal damarlarına kadar işleyen bu süreci bir üçlemeyle beyazperdeye aktaran Larrain, kısa sürede Latin Amerika'nın önemli sinemacılarından biri konumuna yükseldi. Cuntanın en şiddetli zamanlarından biri olan 1978 yılındaki ağır havayı anlattığı Tony Manero (2008) ile Cannes Film Festivali'nde büyük bir çıkış yapan Şilili yönetmen, Allende'nin otopsisi etrafında dikta rejiminin kuruluş aşamasını ortaya koyduğu Morg Görevlisi (Post Mortem, 2010) ile Venedik Film Festivali'nde beğeni toplamıştı. Her iki film de İstanbul Film Festivali'nde Türk sinemaseverlerle buluşmuş ama gösterim şansı bulamamıştı. Üçlemenin son halkasını oluşturan ve 2013 Akademi (Oscar) Ödülleri'nde Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde aday olan NO (2012), Türkiye'de gösterime girebildi.

 

Cuntaya Hayır Demenin Reklâmı

Artan uluslararası baskılar sonucu General Pinochet, 1987'de siyasi partilerin meşruiyetini kabul etmiş ve cunta yönetiminin sekiz yıl daha sürüp sürmeyeceğine dair referanduma gitme kararı almıştı. Yelpazenin solundaki partilerin ağırlıkta bulunduğu ve liberal partileri de içeren koalisyon (Concertación de Partidos por el NO) cuntaya no (hayır) denmesi için bir kampanya yürütmüştü. 

 

NO, söz konusu politik kampanya süreci etrafında gelişiyor. Kampanyanın başarılı olması için uzun yıllar ABD'de kalan ve birkaç yıl önce döndüğü ülkesinde sektörün yıldızı haline gelen genç reklâmcı Rene Saavedra'nın kapısı çalınır. Cunta ile iyi ilişkileri içinde olan reklâm ajansı sahibi Lucho Guzman için çalışan Saavedra, sol hareket ile bağlantılı saygın bir aileden gelen ama cuntaya tepki duysa da sosyalizme yakınlık hissetmeyen, kapitalizmin düşünce kodlarını içselleştirmiş bir kişidir. Sabahları ofise kaykayla gidecek kadar Amerikanvari, sinik ve mutsuz halleriyle ülkesinde kendini sık sık yabancılaşmış hisseden Saavedra için bu kampanya, ideolojik bir duruştan ziyade üstesinden gelinmesi gereken yeni bir meydan okumadır.

 

Polisle başı sık sık derde giren bir solcu aktivist olan eşi ile ayrı yaşayan ve oğlunu tek başına büyütmeye çalışan Saavedra, biraz tereddüt etse de hayır kampanyası için çalışmaya ikna olur. Bir ay boyunca her akşam yayınlanacak on beş dakikalık propaganda filmlerini reklâm mantığı ile kurgulayan Saavedra, kampanyanın geçmiş yerine geleceğe odaklanmasını sağlar. Hayır kanadında yer alan bazı kesimlerin ve bizatihi propaganda filmlerini hazırlayan ekibin kimi üyelerinin tepkisiyle karşılaşsa da, kampanyayı cuntanın geçmişte yaptıkları yerine darbecilerin yönetimden uzaklaştığı gelecekteki güzel günler vurgusu üzerine oturtur. Reklâm cıngılı formatındaki renkli slogan la alegria ya viene (mutluluk yakın) (3) eşliğindeki görüntülerle Şili halkını cuntaya hayır demeye davet eder.

 

Larrain, gerçek olay ve kişileri temel alarak kurguladığı Rene Saavedra karakteri, 'Şikago Boys' denilen neo-liberalizm destekçilerinin ekonomik hayatı şekillendirdiği dönemin ruhunu çok iyi yansıtıyor. Cuntacıların evet kampanyasına destek veren patronu Lucho Guzman ile karşı karşıya gelen Saavedra'nın şahsında kazananın her halükarda kapitalizm olduğu alt metni, kendini filmin her sahnesinde hissettiriyor. Cunta döneminde Şili'de bir yandan ciddi bir ekonomik büyüme kaydedilirken, bireysel ve toplumsal açıdan çok ağır bedeller ödendi. 80'lerin sonuna gelindiğinde ortaya çıkan tabloda cunta ve Pinochet, ABD açısından taşınması ağır bir yüke dönüşmüştü. Finans piyasaları üzerindeki devlet denetiminin tamamen kaldırılmasına dayanan neo-liberal politikalar temelindeki yeniden yapılandırılması tamamlanan Şili'de, cuntanın demir yumruğuna artık ihtiyaç olmadığı açıktı. Sadece sistem değil toplum da yeniden yapılanmış, arzulanan tüketim odaklı insan tipi, bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde hâkim unsur pozisyonuna yükselmişti. Bu şartlarda yeniden sivil yönetime ve demokrasiye geçilmesinin pek bir tehlikesi kalmamıştı.

 

Kapitalizmin en büyük özelliği, kendisine dönük her türlü muhalefet girişimini bünyesine katarak kendisine hizmet eder hale getirebilme yeteneğinde yatmaktaydı. "Kapitalizm şüphesiz krizlerle dolu olmasına ve üstelik 1850'lerden beri böyle olmasına rağmen sapasağlam vaziyette varlığını sürdürmektedir ve en ufak bir direniş işareti görür görmez de yeni şekillere bürünebilmekte, kendisini sorgular gibi görünen her şeyi rahatça kendi saflarına katabilmektedir... kapitalizm kapitalistleştirir -sadece daha fazla kapitalizm üretir- diyebiliriz." (2) 

 

Reklâmcı Saavedra rolündeki Meksikalı ünlü aktör Gael Garcia Bernal, filmin popülerlik kazanması için tercih edilmiş gibi algılansa da vasatın üstünde bir performans sergiliyor. Saavedra'nın patronu Luzman'ı oynayan Şilili aktör Alfredo Castro da, rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Üçlemenin ilk iki filminde başkarakterleri canlandıran Castro, zincirin üçüncü halkasında yan rolde yer alsa da gösterdiği başarıyla, Larrain'in neden asla vazgeçemediği bir isim olduğunu kanıtlıyor.

 

NO, Larrain'in '1973 Şili Darbesi' üçlemesinin en yumuşak ama büyük resmi göstermesi bağlamında en etkili çalışması. İçerdiği orijinal görüntülerin yer yer belgesel havası vermesinin yanında sonu belli bir siyasi gelişmeyi anlatmasına rağmen temposunu hiç yitirmiyor, merak duygusunu sürekli diri tutuyor. Filmin 1983 model bir u-matic video kamerayla çekilmesi, 80'lerin mat ile parlak arası salınan renkleri ve kitsch görselliğini çok iyi yansıtıyor. Latin Amerika gibi Türkiye'ye coğrafi ve kültürel olarak oldukça uzak bir bölgeden bol çağrışımlar barındıran bir yakın tarih kesiti sunan NO, has sinemaseverleri hayal kırıklığına uğratmayacaktır. 


 

 

(1) Ebru Afat, 'Pinochet öldü, kanlı mirası kaldı yadigar...', Anlayış Dergisi, Ocak 2007, Sayı 44. http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=44&makaleid=154

(2) Simon Critchley, Sonsuz Talep, Metis Y. 2010, s. 106.

(3) http://www.youtube.com/watch?v=sfUpJWiJ9g8

 

 


YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..