Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
18.02.2011 Zoraki Kral Kekeme Prens, Zoraki Kral, Cesur Lider Ebru Afat

Tarih, 1990’lı yıllardan beri günlük hayatın bam teline dokunan başarılı senaryolar üretmekte gittikçe daha fazla zorlanan Amerikan sinema endüstrisi için adeta can simidi işlevi gören zengin bir kaynak. Bu kaynağın en başat unsurlarından birisi de hiç şüphesiz İngiliz Kraliyet ailelerinin maceraları. Bu seferki maceranın konusu ise, 19. yüzyılda ulaştığı sınırların genişliğinden dolayı “güneş batmayan” sıfatıyla anılan Britanya İmparatorluğu’nun tahtına, ayak sesleri duyulan dünya savaşının gölgesinin düştüğü 1930’ların sonunda geçmek zorunda kalan VI. George ve onun kekemeliğini yenme mücadelesi. Televizyon için çektiği Daniel Deronda (2002) ve Elizabeth I (2005)  gibi tarihi dizilerle ismini duyuran genç İngiliz yönetmen Tom Hooper’ın ikinci uzun metrajlı filmi olan Zoraki Kral (The King’s Speech, 2010), David Seidler’in derli toplu senaryosu, oyuncuların yüksek performansı ve dönemi iyi yansıtan sanat yönetmenliği ile göz dolduran bir yapım.

 

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in babası olan ve 1936’da Kral VI. George adıyla tahta geçen Prens Albert’ın kekemeliğinden kaynaklanan gergin ve tedirgin halini izleyiciye çok güçlü şekilde yansıtan Colin Firth, “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar’ın en güçlü adayı konumunda. Londra’da yaşayan ve aynı zamanda amatör bir tiyatro oyuncusu olan Avustralyalı konuşma terapisti Lionel Logue’u canlandıran Geoffrey Rush ile eşi Albert’ın düzelmesi için farklı yöntemler denemekten çekinmeyen York Düşesi Elizabeth rolündeki Helena Bonham Carter’ın etkileyici oyunculukları da filmin başarısının sacayakları arasında. Zoraki Kral, 13 Şubat 2011’de düzenlenen İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) ödül töreninde en iyi film, en iyi özgün senaryo, en iyi erkek oyuncu, en iyi yardımcı kadın ve erkek oyuncu gibi aday olduğu birçok daldaki ödülün sahibi oldu. İngiltere’de geçen, İngiliz sanatçılar tarafından yazılıp yönetilen, İngiliz oyuncuların rol aldığı ancak yapımcılığı ve dağıtımı Amerikan şirketleri tarafından üstlenilen benzeri tarihi filmler gibi pek çok dalda Oscar'a aday gösterildi.

 

Hiçbir çocuk kekeme doğmaz

Film, 1925’de Londra Wembley Stadyumu’nda açılan Britanya İmparatorluk Fuarı’nın, radyodan canlı yayınlanan kapanış konuşmasını yapması gereken Prens Albert’ın, mikrofon başında iki kelimeyi bir araya getiremediği sahne ile başlıyor. Ağza doldurdukları bilyeler ile konuşturmaya çalışmak ve ciğerlerin rahatlaması için sigara içmeyi tavsiye etmek gibi yöntemler kullanan anlı şanlı doktorların eşinin derdine derman olamayacağını anlayan Elizabeth, tıp eğitimi bulunmayan fakat kişinin psikolojik durumuna odaklanan modern yöntemleri ile başarılı sonuçlar alan konuşma terapisti Lionel Logue’dan yardım ister. Bütün hastalarına nasıl davranıyorsa Prens Albert’a da aynı şekilde davranmaya çalışan Logue, ne kadar zorlu olsa da bu işten vazgeçmemekte kararlıdır.

 

Logue’un kendisine, sadece aile üyelerinin kullandığı Bertie ismiyle hitap etmesini çok zor kabullenen Prens Albert, eşinin ısrarı ve radyodan Noel konuşması yapan babasının, yöneticilerin artık halka doğrudan seslenmeleri gerektiği yönündeki telkinlerinin etkisiyle tedaviye devam eder. Hiçbir çocuğun kekeme doğmadığını, 4–5 yaşlarından itibaren yaşadıkları travmalar yüzünden kekelemeye başladıklarını anlatan Logue, dadılarının kötü muamelesine maruz kalan ve yeterince sevgi görmeyen çocuk Albert’ın kekemeliğinin kaynağını kolayca keşfeder. Logue ile belli bir düzelme gösteren Prens Albert’ın kekemeliği, babası V. George’un Ocak 1936’da ölmesi ve abisi VIII. Edward’ın tahta geçmesi ile kısa sürede kişisel bir kusur olmaktan çıkıp ulusal bir mesele haline gelir.

 

Bencil Edward, Cesur George’a karşı

Edward’ın iki defa evlenmiş Amerikalı Wallis Simpson ile ilişkisi, Herr Hitler’in Almanyası ile Mareşal Stalin’in Sovyetler Birliği arasında kendi pozisyonunu bulmaya çalışan İngiliz siyasetinde yeni bir krize yol açar. Siyasi meselelere yeterince ilgi göstermeyen ve kraliyet kurallarına aykırı bir evlilik yapmak isteyen Edward, Başbakan Stanley Baldwin hükümetinin büyük tepkisini çekmektedir. Kral'ın aynı zamanda İngiliz Anglikan Kilisesi'nin başı olması hasebiyle, boşanmış birisiyle evlenmesi kesinlikle kabul edilmemektedir. Edward, Aralık 1936’da tahtan feragat ederek yerini kardeşi Albert Frederick Arthur George’a bırakır. Akıcı konuşan, etkileyici bir stile sahip olan ve bohem bir hayat süren Edward ile içine kapanık bir kişiliği olan, eşi ve çocukları ile düzenli bir hayat sürdüren ve topluluk karşısında konuşamayan Prens Albert arasındaki zıtlık, Zoraki Kral’da kalın çizgilerle vurgulanır. Guy Pearce’ın canlandırdığı Edward’ın, kardeşinin kekemeliği ile dalga geçmesi ve onun konuşma dersi almasını kendi yerine göz koymak şeklinde algılaması, Edward’ın olumsuz imajını daha da pekiştirir.

 

Edward’ın tahtan ayrılıp Prens Albert’ın kral olmasında önemli bir rol oynayan Başbakan Baldwin, 1937 Mayıs’ında görevinden istifa ederek yerini Neville Chamberlain’a bırakır. İngiltere’de kralın yönetimdeki yetkilerinin oldukça kısıtlandığı 1920’ler ve 1930’larda aralıklarla başbakanlık yapan Baldwin’in istifasını kabul eden VI. George’un, buna çok üzüldüğünü ifade etmesi, Baldwin ile VI. George arasındaki güveni yansıtan önemli bir sahnedir. 1930’lar gibi yakın bir dönemde geçen ve Hitler’in konuşması ile VI. George’un taç giyme töreni gibi anları göstermek için gerçek görüntüler kullanan film, tarihsel hatalardan da muaf değildir maalesef. 1930’lar boyunca herhangi bir hükümet görevi bulunmayan ve sadece parlamento üyesi olan Winston Churchill’in, Kral Edward krizi esnasındaki tutumu gerçeği yansıtmamaktadır. Churchill, filmde aktarıldığının tam aksine, Kral Edward’ın görevinde kalmasına açıkça destek vermiştir. Senarist Seidler ile yönetmen Hooper, Prens Albert’ın daha işin başında, 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’ya karşı direnen cephenin en önemli figürü haline gelecek Churchill’in desteğini almasının, çizmeye çalıştıklarını güçlü ve cesur kral imajını güçlendireceğini düşünmüşler muhtemelen. Zira bu kadar açık bir tarihsel gerçeğin tam zıddı şekilde aktarılmasının başka bir mantıklı gerekçesi bulunmuyor.

 

Chamberlain’ın Almanya’yı yatıştırma (appeasement) politikasına karşı çıkan ve Hitler’in saldırganlığını durdurmak için taviz vermenin işe yaramayacağına inanan Churchill, Almanya’nın Polonya’yı işgal etmesi üzerine İngiltere’nin Eylül 1939’da Almanya’ya savaş ilan etmesiyle birlikte yeniden kabineye girmiştir. VI. George’un Buckingham Sarayı’ndan İngiliz halkına ve tüm dünyaya seslenerek İngiltere’nin Almanya’ya karşı savaşa girme gerekçelerini anlatan o meşhur radyo konuşmasını yaptığı esnada sarayda olan Churchill, 1940’da Chamberlain’ın istifasının ardından başbakan olacaktır. VI. George, 1945’te Almanya’nın yenilmesi ve savaşın bitmesinin kutlama törenlerinde sarayın balkonundan halkı Churchill ile birlikte selamlamıştır.

 

Zoraki Kral, bir yönüyle kraliyet mensubu olarak kırmızı çizgilerle dolu bir hayat sürdürürken zaafları ve korkuları ile yüzleşen bir insanın sıkışmışlığını öykülerken, diğer yönüyle yetkileri kısıtlansa da ülkenin birliğinin sembolü olarak İngiliz halkının çoğunluğunun gözünde hâlâ önemli bir yer tutan kraliyet olgusuna güzelleme yapıyor. Bunu yaparken de iki savaş arası dönemin bungun atmosferini, tedirgin edici siyaset sahnesinin genel hatlarını ve radyo ile başlayan kitle iletişim teknolojisinin liderlik olgusunu nasıl biçimlendirdiğini dengeli bir dozda perdeye yansıtıyor. Tıpkı Shekhar Kapur’un Elizabeth (1998) ve Elizabeth: Altın Çağ (Elizabeth: The Golden Age, 2007) filmleri gibi, sonu herkes tarafından bilinen tarihi bir olayı, sakin ama güçlü bir anlatımla gösterişli bir sinema eserine dönüştürebiliyor.

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..