Hayal Perdesinin Gözünden
Türk Sineması Araştırmaları
25.09.2012 Cosmopolis Ya İçindesindir Sistemin Ya Da İçinde... Ebru Afat

Beden odaklı psikolojik çözümlemelerden toplumsal mesajlarla örülü tuhaf maceralara uzanan filmleriyle David Cronenberg, 1980 sonrası dünya sinemasında kendine özgün bir tarz yaratmış yönetmenler arasındadır. Videodrome (1983), Sinek (Fly, 1986), M. Butterfly (1993), Çarpışma (Crash, 1996), Varoluş (eXistenZ, 1999), Örümcek (Spider, 2002), Şiddetin Tarihçesi (A History of Violence, 2005), Şark Vaatleri (Eastern Promises, 2007) gibi, bazıları kültleşmiş, eserlere imza atan Cronenberg, psikanaliz yönteminin kurucusu Sigmud Freud ile öğrencisi Carl Gustav Jung'un hayatlarından bir kesit aktardığı Tehlikeli İlişki (A Dangerous Method, 2011) ile karakter derinleştirme ve atmosfer geliştirme yetkinliğini ortaya koymuştu.

 

Ağır oyunculuk performanslarını öne çıkarmasıyla tanınan Kanadalı ustanın, Tehlikeli İlişki’den sonra, çağdaş Amerikan edebiyatının büyük kalemlerinden Don DeLillo'nun 2003'te yayımlanan aynı adlı romanından (1) uyarladığı Cosmopolis (2012), içerdiği zaaflara rağmen izlenmeye ve tartışılmaya değer bir film niteliği taşımakta.

 

Post-Modern Kapitalist Eric Packer'ın Zorlu New York Turu

 

Polonyalı şair Zbigniew Herbert'in, “Bir fare para birimine dönüştü.” dizesiyle açılan Cosmopolis, siyah takım elbiseler içindeki genç bir adamın, sıradan gibi görünen bir iş gününün sabahında, New York’un merkezindeki bir gökdelenin önünden beyaz limuzinine binmesiyle başlar. Adının Eric Packer, yaşının da 28 olduğunu öğrendiğimiz bu epeyce cool, hatta irrite edici multi-milyarderin, içerisini göstermeyen camlarından dışarısını izlediği yapay bir mağaraya benzeyen uzatılmış limuzini içinde şehri baştan sona kat ettiği ve bu esnada farklı karakterlerle temas kurduğu Cosmopolis, bir tür yol filmi. Şehirler yahut ülkeler arasında geçen klâsik yol filmleri ile karşılaştırıldığında, Cosmopoli’teki mesafenin kısa olduğu düşünülebilir şüphesiz. Lakin Packer’ın New York turu, senaryonun kaynağı olan DeLillo’nun romanının, son bölümde yer alan “300 çıplak figüran” sahnesi hariç, filme aynen aktarılan kurgusu içinde bitimsiz bir yolculuk izlenimi vermektedir.

 

Packer Capital adlı finans şirketinin patronu olan genç kapitalist, spekülatif hamlelerini bilişim teknolojisinin imkânlarıyla birleştirerek kısa sürede bir yatırım gurusuna dönüşüp müthiş bir servet edinmeyi başarmıştır. Tekinsiz hali adeta paçalarından akan bu atletik yapılı ve yakışıklı yeni zengin, finans dünyasının teknolojinin etkisiyle ulaştığı sanal gerçeklik üzerinden bir hayat felsefesi inşa çabasını merkezine almaktadır. Öyle ki Packer, ABD Başkanı'nın New York’ta bulunması nedeniyle trafiğin çok yoğun olacağı ve güzergâhları üzerinde düzenlenecek kapitalizm karşıtı gösterilerin tehlike doğurabileceği yönündeki güvenlik şefi Torval’ın uyarılarına rağmen, saçını kestirmek için şehrin öteki ucundaki mahalle berberine gitmekte kararlıdır.

 

Adeta bir evi andıran limuzininden dışarıda, yani madden ve manen kendisinin dışında, ötesinde akıp giden olayları çok uzun süre sakin ve tepkisiz biçimde temaşa eden Packer, kısa bir süre önce çok zengin ve köklü bir ailenin varisi olan genç ve güzel Elise Shifrin ile evlenmiştir. Ancak bu evlilik, çiftin aynı evde yaşamadıkları, alışılagelmedik bir ilişkidir. Karısına sabah yolda bir taksi içinde rastlayan Packer, gün bitene kadar üç öğününü eşiyle birlikte yer ve sürekli onu ne kadar arzuladığı ifade eder. Her seferinde de sabırlı ve kibar olması tavsiyesi eşliğinde reddedilir. Packer’ın ciddi bir ölüm tehdidi aldığı, her gün muayene edildiği ve soyut dışavurumcu ressam Mark Rothko tablolarından oluşan bir koleksiyona sahip olmak için müthiş bir tutku duyduğu gibi ayrıntılar, Packer'ın sıra dışı adam imajını daha da pekiştirir.

 

Packer berber rotasına doğru ağır aksak yol alırken, teknoloji şefi Shiner ile başlayıp sanat danışmanı Didi Fancher, döviz kurları analisti Michael Chin, finans şefi Jane Melman, her gün onu muayene eden Doktor Nevius’un yerine bakan Doktor Ingram, kuram şefi Vija Kinski, ünlü rapçilerin menajeri Kozmo Thomas ile arabasında bir araya gelir. Amerikan ve dünya finans piyasalarını aktaran bilgisayar ekranlarıyla donatılmış arabasını ofis, muayenehane, hatta yatak odası olarak kullanan Packer'ın, hayatın anlamını arayan ve onu zirveye taşıyan sistemi eleştirir gibi yapan halleri ile ismi geçen şahıslarla arasında geçen ağır ve derin diyaloglar üzerinden akan daha doğrusu pek akamayan Cosmopolis, hedefteki berberin bulunduğu kenar mahalleye yaklaşılmasıyla nihayet hareketlenir. Yine bu esnada hikâyeye giren Bruno Levin karakteri, roman sayfalarında nefis duran fakat Cronenberg’in yaptığı gibi neredeyse kelimesi kelimesine filme aktarıldığında aforizmalaşma temayülü sergileyen uzun diyalogların anlam kazanmasını sağlar. Kendini sistem dışı bir karakter gibi sunan ama asıl derdinin kaybeden adam durumundan kurtulmak olduğunu hemen açık eden Levin, sınıfsal konumu kadar orta yaşlı ve şişman görüntüsüyle Packer’ın karşıtı pozisyonuna yerleşerek, onun sistemin ve Amerikan rüyasının altın çocuğu imajını cilalar. Diğer yandan Bruno Levin ile Eric Packer arasında kurulan bu karşıtlık, Packer’ın sinik ve kinik halleriyle yansıtılmak istenen nihilist sorgulamaları ile Levin’in sistem içinde iyi bir oyun çıkaramamaktan duyduğu acının yan yana geldiği anlarda, ikilinin düşman kardeşler kisvesine büründüğü bir boyuta evirilir. 

 

Kapitalizme Muhalefetin İmkânsızlığına Dair Bir Manifesto

 

DeLillo’nun filme hayat veren romanının zamanı, başta ABD olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerde yeni bir muhalefet hareketi olarak beliren küreselleşme karşıtı gösterilerin zirve yaptığı 2000 yılının bir Nisan günüdür. Dolayısıyla Packer’ın yolculuğunu uzatan gösteriler ile romanın yazıldığı dönemin küreselleşme karşıtı protestoları birbiriyle örtüşür. 15 Eylül 2008’de Amerikan yatırım bankası olan Lehman Brothers’ın iflasıyla patlak verip kısa sürede küreselleşen ekonomik kriz, onun zeminini hazırlayan neo-liberal politikaların çıkış merkezi olan ABD'de başlayıp krizin etkisini iliklerinde hisseden İngiltere ile Kıta Avrupa’sına yayılan protesto dalgasını tetiklemişti. Cronenberg'in romanı filme çektiği dönemin, ABD'nin ekonomik krizin faili olarak görülen finans piyasalarını hedef alan ve “Wall Street'i işgal et” sloganıyla açılımlaşan protestolarla sarsılması, filmde de benzeri bir örtüşmenin yaşanmasını sağlamaktadır.   

 

Eylül 2011’de başlayan ve göstericilerin önce dünya finans sisteminin kalbi sayılan New York’taki Wall Street, sonra da sivil ve kamusal diğer mali kurumların etrafında toplanması şeklinde gelişen bu muhalefet formu ile zamanı 2008 krizi sonrasına zıplayan Cosmopolis’teki anti-kapitalist isyan hareketi arasında ister istemez paralellik kurulmaktadır. Nitekim protesto eylemleri de, Packer ile kuram şefi Kinski'nin, protestocuların bırakın nefret ettikleri piyasanın dışında var olmaları şöyle dursun onun sağlıklı işlemesi için gerekli unsurlar olduklarından bahsetmeleri eşliğinde beyaz perdede arzı endam eder. Filmi ile ilgili verdiği bir röportajda, “Wall Street'i işgal et” hareketinin Cosmopolis'i doğrudan etkilemediğini, ancak zamansal yakınlığın kendisinin de dikkatini çektiğini söyleyen Cronenberg, bu hareketin romandaki sosyalist içeriği yüksek protestolar gibi olmadığını, eylemcilerin kapitalistleri alaşağı etmek değil kapitalist rüyanın bir parçası olmak istediklerini öne sürmektedir. (2) Cronenberg’in Batı'nın son moda protestolarına getirdiği bu eleştiriyi, Bruno Levin karakterinde somutlaşan durumun, Cosmopolis'in en temel alt-metni sayabileceğimiz “Başka bir dünya mümkün değil.” anlayışının etkisi gibi algılayabiliriz. Zira her sistem karşıtıyım diyen sistem karşıtı olmadığı gibi istese bile bu çemberin dışına çıkma arzusunu kolay kolay gerçekleştiremekte zorlanabilir.

 

Dervişler, Sufi-Rap ve Mesafeli Oyunculuklar

 

Filmin en sıra dışı sahnelerinden biri, Packer’ın da dinlemeyi çok sevdiği sufi-rap müzisyen Brutha Fez’in, ki filmde adı geçen diğer sanatçıların aksine kurgu bir karakterdir, cenaze kortejindeki Mevlevi dervişlerdir. Bizim için Mevlevilerin sema ayininin metalaştırılması çok tanıdık bir hâl olsa da bir Hollywood yapımında böyle bir sahne ile karşılaşmak yine de oldukça ilginç. Keza cenaze Packer’ın limuzininin yanından geçerken duyulan ve Somalili müzisyen K’Naan’ın film için bestelediği, sözlerini de Don DeLillo ile beraber yazdığı “Mecca” (Mekka) adlı rap şarkısı da seyircilerin kulağında takılı kalan noktalardan.

 

Alacakaranlık Serisi’ndeki iyi kalpli vampir rolüyle küresel bir şöhret yakalayan genç aktör Robert Pattinson, üstüne gayet iyi oturan Eric Packer karakteri içinde gözü tırmalamıyor. Hatta o maskeye benzeyen donuk yüz ifadesiyle bazı anlarda, beklenmedik derecede, vasatın üstüne çıkabiliyor. Bruno Levin karakterine hayat veren Paul Giametti, izleyici ile buluştuğu kısa süre zarfında yeteneğini konuşturuyor. Zengin ve soğuk eş Elise Shifrin rolünde genç aktris Sarah Gadon, görmüş geçirmiş sanat danışmanı Didi Fancher rolünde ise yılların eskitemediği Fransız Juliette Binoche, derinlikli ama minimal bir performans sergiliyorlar. Diğer yan rollerdeki oyuncular da falso vermiyorlar.

 

Edebi eserleri sinemaya uyarlayan yönetmenlerin en çok eleştirildiği husus, kaynak eserin tam olarak aktarılmamasında yoğunlaşır. Bu da bir noktada olağan bir durumdur zira edebiyatın geniş imkânları ile anlattığı bir öyküyü, belirli bir süre içinde görüntüyle anlatmak, oldukça zorlu bir iştir. Cronenberg ise tersine, sinemaya aktarılması böylesine zor bir romana bu ölçüde sadık kalmasıyla eleştiriliyor. Cosmopolis, kaynak esere bağlılıktan kaynaklanan kimi boğucu bölümlerine rağmen, romanı okumadan filmi izleyenleri çok şaşırtacak, romanı okuyanların ise hayallerinde canlandırdıkları kişi ve olayları dimağlarında gerçeğe dönüştürecek bir yapım. Sıradan bir “para mutluluk getirmez” klişesi olmak yerine insanlık hallerinin irdelendiği filmler serisinde yerini çoktan almış bir ustalık çalışması Cosmopolis. Kıvamı biraz tutmamış ve kimi yerlerde epey ağır kaçmış olsa da zihin ufuklarında farklı kapılar açma potansiyeli taşıyor. Sadece onunla tam bir ünsiyet kurabilmek birazcık sabır gerektiriyor. David Cronenberg ve Don DeLillo işbirliği, bu sabrı fazlasıyla hak ediyor.



(1) Don Delillo, Kozmopolis, çev: Gül Çağalı Güven, İstanbul: Everest Yayınları, 2008.

 

(2) David Cronenberg, "Finans dünyasının bir anlamı yok", Sinema, Ağustos 2012, s. 37-38.

 

YORUM YAZ:
Ad Soyad:
Yorumunuz:
Kalan: (Sadece 600 karekter olabilir)
ARKADAŞINA GÖNDER:
Ad Soyad:
Email Adresiniz:
Arkadaş(lar)ınızın Email Adresi:

birden fazla email adresi yazacaksanız boşluk ile ayırmalısınız.
NOTUNUZ:
Bilim ve Sanat VakfıKüre YayınlarıKlasik Yayınlarıİstanbul Şehir Üniversitesi
Hayal Perdesi © 2010 - hayalperdesi@hayalperdesi.net Yayımlanan malzemenin bütün hakları Hayal Perdesi’ne aittir. Kaynak göstererek alıntılanabilir. Yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir..